Yeni Yıl Kutlaması ve 1 Ocak Üzerine

Ne zaman ki takvim yaprakları azalsa o zamandan itibaren yılbaşı kutlaması yapılır mı? Yapılmaması mı gerekir? Tartışması başlar. Kimi için sıradan bir gündür 31 Aralık. Kimi için günahtır kutlanması. Kısacası herkesin bir bakışı vardır bu günle ilgili.

Yine şöyle bir bakarsak, güçlü kültürlere sahip her toplumun eskiden ve bazılarının hala farklı bir takvimleri vardır. Mayaların, Çinlilerin, Yahudilerin vd. toplumların bir kısmı güneş, bir kısmı ayın yaptığı hareketlere bağlı olarak temellendirilmiş takvimleri. Çinlilerin takvimi çok ilginç. Kimi kültürlerdeyse dünyanın oluşumu ile başlar takvim. Sumerler ne yapmış? Zigguratlar yardımıyla hareketlerini iyi gözlemledikleri ay’ı temel alarak hazırlamışlar takvimlerini: Günümüzden yaklaşık 5 bin yıl kadar evvel. Mısırlılar, Nil Nehri’nin taşma dönemlerini hesap etmek için bir takvim geliştirmişler ve bunun için güneşi baz almışlar.

Günümüzde dünyanın pek çok yerinde kullanılan, tercih edilen takvimin ilk şekli, Roma’nın meşhur İmparatoru Iulius Caesar zamanında, milattan önce 46 yılında kullanıma başlamış. Dağınık takvim kullanılmasının önüne geçerek, kolaylık sağlamak üzere Iulius Caesar tarafından istenilen bu düzenlemeyi yapan kişi, İskenderiyeli astronomi uzmanı Sosigenes olmuş. Bu ilk takvimde yılın ilk günü, baharın başlangıcı olarak kabul edilen 1 Mart’tı. Iulius Caesar, yılın ilk günü konusuna bizzat müdahale ederek, yeni yılın ilk gününün 1 Ocak itibariyle başlamasını sağlamış ve takvim yürürlüğe girmiş. Tabiî ki zaman içerisinde, takvimdeki bazı aksaklıkların olduğu anlaşıldıkça, yeniden düzenleme yoluna gidilmiş. Böylece Iulius Caesar döneminde kabul edilen güneş takvimi, temel özelliklerini koruyarak, günümüze kadar kullanımda kalmıştır.

Hani bazen anlatımlara şöyle başlanır ya; milattan önce veya milattan sonra. Yahut İsa’dan önce, İsa’dan sonra diye. İşte takvime yapılan ilk ciddi müdahale bu olmuş, çok sonradan Hz. İsa’nın doğum yılı olarak düşünülen senenin takvimin başlangıç yılı, yani 0 yılı olması kararlaştırılmış. Mesela Bizans’ta, dünyanın yaratılış yılı olarak kabul edilen bir yıldan başlanır takvime. Bizans takvimine göre şu an 7530 yılını geride bıraktık. Yani bu takvime göre yaratılış tarihi, MÖ. 5509 tarihine tekabül ediyor.

Yahudilerde de benzer bir durum vardır. Ancak bu kez hem ay takvimidir kullanılan hem de başlangıcı, ilk insanın yaratılışına endekslenmiştir. Bu takvime göre de 5785 yılı geride bıraktık. Yeni yıla geçiş ayları her iki takvimde de eylül ayına denk gelmektedir.

İnanın ki tüm bu uğraşılar, bir takvim tanımlamasından başka bir şey değil. Önce şunu kabul etmemiz lazım, 0 yılının Hz. İsa’nın doğumuyla bir ilgisi olmadığı gibi, 1 Ocağın da doğum günü olmadığı kesindir. Milat yılı olarak kabul edilen 0 yılından 3-5 yıl kadar evvel Hz. İsa’nın doğduğu kabul edilir. Bu küçük yanılgının yanı sıra miladi takvimin açılımına geçelim.

Miladi takvim, güneşin hareketleri baz alınarak hazırlanmış bir takvimdir. Her yıl artan 6 saatlik zaman dilimi ise 4 yılda bir şubat ayının 29 çekmesi sûretiyle karşılanmıştır.

Şimdi daha iyi bilinmesi gereken nokta, 1 Ocak tarihinin yeni yılın ilk günü olarak kabul edilişinin ne Hz. İsa’nın doğum günüyle ilgisi vardır ne de dinsel içerikli bir kutsiyeti göstermektedir.

Peki ülkemizde Miladi takvim ne zaman kullanılmaya başlandı? Bilindiği kadarıyla ilk olarak 1917 yılında Takvim-i Garbi (Batı Takvimi) adıyla kullanılmaya başlanmış; Atatürk’ün gerçekleştirdiği reformlardan biri olarak da resmî olarak uygulamaya konulmuştur.