Antiochos Sarayı

Yapılış tarihi: yaklaşık M.S 430

Yaptıran: Anthiochos (II. Theodosius’un eğitmeni)

Yer: Sultanahmet

1951-52 yıllarında kazı alanının genel görünümü / A general view of the excavation site in 1951-52 (Duyuran,1953)


Fotoğrafçı,Artamanoff,1945, Alman Arkeoloji Enstitüsü / Photographer, Artamanoff,1945,German Archeological Institute

Antiochos Sarayı 5. yüzyıl binasıdır. Sarayın yapısı 1940 ve 1950'li yıllarda Hipodrom'a yakın yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. 7. yüzyılda Sarayın bir parçası kiliseye çevrilmiş, kilise kutsal emanet (Hipodrom'un St Euphemia Emaneti) olarak Palaiologus dönemi'ne kadar hizmet vermiştir.

1951-52 yıllarında kazı alanının genel görünümü / A general view of the excavation site in 1951-52 (Duyuran,1953)

İmparator II. Theodosius’un baş mabeyincisi (praepositus sacri cubiculi), eğitmeni ve saray nazırı (cubicularius), soyluluğunu belirten “Patricius” ünvanına sahip, Pers kökenli Antiochos tarafından 414-433 yılları arasında inşa ettirilen saraydır.

Bugün İbrahim Paşa Sarayı, Eski İstanbul Adliyesi ve Firuz Ağa Camii arasında kalan, Mehmet Akif Ersoy Parkı olarak adlandırılan alanda bulunur. Günümüze kadar ayakta kalamamış olan yapının bazı duvar kalıntılarına park ve Eski Adliye Binası’nın bahçesi içerisinde rastlamak mümkündür. Park içerisindeki kalıntıların bir kısmı Antiochos Sarayı’na ait olmakla birlikte daha kuzeyde olan kalıntılar yine 5. yüzyılda, II. Theodosius’un mabeyincisi Lausos tarafından inşa ettirilen saraya aittir. Tesadüf o ki; Osmanlı döneminde hanedan dışında saray sahibi tek kişi olan İbrahim Paşa gibi ondan yaklaşık bin yıl önce yaşamış olan Doğu Roma’nın hanedan dışı soyluları da saraylarını aynı alana inşa ettirmişlerdir.

Antiochos baskıcı tavırları ve genç yaştaki İmparator II. Theodosius üzerindeki etkisiyle bilinir. Bu sebeple imparatorun kız kardeşi Pulcheria tarafından makamından düşürülerek düşük bir memuriyete getirilmiştir. İlk başta sarayında yaşamasına izin verilse de daha sonradan sarayı da dahil tüm malvarlığına imparator tarafından el konulmuştur.

Antiochos SarayıSaray 7. yüzyılda martiriona (mezar şapeli) dönüştürülerek Azize Eufemia’ya atfedilmiştir. Azize Eufemia, Hıristiyanlığı kabul ederek bir pagan ayinine katılmayı reddettiği için o dönem halen pagan olan Romalılar tarafından 16 Eylül 303 günü ağır işkencelerle öldürülmüş bir kadındı. Öldürüldükten sonra naaşı Hıristiyanlar tarafından Kalkedon (Kadıköy)’da yaptırılan bir kiliseye defnedilmiş, ancak 626 yılında Kalkedon’u işgal eden Perslilerin bu kiliseyi yağmalaması üzerine kemikleri alınarak bugünkü Koşuyolu’nda bulunan fakat günümüze ulaşamamış olan bir Hipodrom’un kilisesine nakledilmiştir.

Sarayın Rekreasyonu (Hayalet Binalar Sergisi

7. yüzyılda çıkan bir yangında bu Hipodrom ve kilisesi yanınca Azize Eufemia’nın kemikleri buradan alınıp imparatorluğun kalbine taşınmış ve Antiochos Sarayı bir martirion/kiliseye çevrilerek buraya konulmuştur. Saraydan bozma bu yeni kiliseye de, artık Hıristiyanlığa geçmiş olan Doğu Romalılar tarafından çok saygı duyulan azizenin ismi verilerek Aya Eufemia Kilisesi denilmiştir.

Azize Eufemia hakkında anlatılan bir efsaneye göre; 325 yılında toplanan İznik (Nicaenum) Konsülü’nde Kilise ve Tanrı ile İsa arasındaki baba-oğul ilişkisini reddeden Libya kökenli Arius isimli din adamının destekçileri karşı karşıya gelince Hıristiyanlık içinde büyük bir fikri ayrılık ortaya çıkmıştır, meselenin çözümü içinse o dönem ölmüş olan Azize Eufemia’nın naaşından medet umulmuştur.

Kilise’nin resmi görüşü ve Ariusçuların sapkınlık olarak görülen görüşleri birer kağıda yazılarak Azize Eufemia’nın lahtinin içine bırakılmış. Bir hafta sonra lahit tekrar açıldığında resmi görüşlerin yazılı olduğu kağıdın azizenin kalbinin üzerinde, Ariusçu görüşlerin yazılı olduğu kağıdın ise azizenin ayaklarının dibinde olduğu görülmüş, böylece Ariusçu görüşlerin yanlışlığı yapılan “deney” ile de ortaya konulmuştur.

Lausos Sarayı

Antiochos Sarayı ve bitişiğindeki Lausos Sarayı erken dönem Doğu Roma saray mimarisi hakkında önemli bilgiler vermektedir. Sonraları kiliseye çevrilen Antiochos Sarayı kilise mimarisinde saray mimarisinin etkilerini gösteren ilk eser olması sıfatıyla da mimarlık tarihi açısından büyük önem taşımaktadır.

Lausus Sarayı, sahibi tarafından kahraman ve mitolojik heykeller oluşan geniş bir koleksiyon ile yenilenmiştir. Lausus, I. Theodosius hükümdarlığı sırasında yağmalanmış ya da boşaltılmış doğu tapınaklarından toplanmış geniş bir kolleksiyon toplamıştı. Onun kolleksiyonu, zamanında Konstantinopolis'te mevcut, en geniş çeşitlilik gösteren kolleksiyondu. Lausus'un kolleksiyonunda bulunan pagan heykelleri, dini bütün Hıristiyanlar tarafından şikayet edilse de, yalnızca estetik ve tarihi kaygılarla ilk defa sergilenmişlerdir. Kolleksiyonun en önde gelen heykelleri, yaklaşık 500 AD yılında, Fidias tarafından traşlanmış "Olimpiyalı Zeus",ve Praksiteles'in "Cniduslu Afrodit" heykelleridir. Lausus'un ayrıca, Eros ve Kairos heykellerinin yanında "Samoslu Hera" ve "Lindoslu Athena" heykellerine de sahip olduğu bilinmektedir.

Sarayın, Hipodrom'un batı yanına bir kubbe ile açıldığı ve Antiochos Sarayı'na bitişik olduğu genellikle kabul görsede, Sarayın, Konstantinopolis'teki kesin yeri tartışma konusudur. Saray ayrıca "Augustaion" meydanından başlayıp Altınkapı'ya devam eden şehrin protokol yolu Mese'ye yakındır.

Hem Yannis Zonaras hem de Cedrenus, Lausus Sarayı'nın 475 yılında yaşanan yangında tamamen yok olduğunu bildirmişlerdir. Lausus'un tüm kolleksiyonu her şeyi kül eden yangında yok olmuştur.

Saray'ın yok olması, Lausus'un ölümünden çok sonra olmuştur. Bugün, Lausus Sarayının bulunduğu kabul edilen yerin aşağısında Binbirdirek Sarnıcı vardır. Antiochos Sarayı'nın harabeleri hala durmaktadır.

St Euphemia Kilisesi

Hipodrom'un St Euphemia Kilisesi (ta Antiochou olarak da bilinir .Muhtemelen 7. yüzyılıda bir zaman altıgen salonda kurulmuştur.

Sasaniler'in işgali sırasında Kalkedon'da bulunan orijinal kilise yıkılmıştır, orada bulunan kutsal emanetler güvenli Konstantinopolis'e taşınmıştır.Bizans İkonoklazmı sırasında bina din dışı amaçlarla silah ve gübre deposu olarak kullanılmıştır.Söylencelere göre, İmparator III. Leon (717–741 arası hükümdar) ya da oğlu V. Konstantin (741–775 arası hükümdar) Azizlere ait kemiklerin denize atılmalarını emretmişlerdir. Kemikler, iki dindar kardeş tarafından kurtarılmış ve Limni adasına götürülmüştür. Buradan, 796 yılında imparatoriçe İrene (797–802 arası hükümdar) tarafından geri getirilmişlerdir. Kilise, Bizans İmparatorluğu'nun sonuna kadar ayakta kalmıştır, geç 13. yüzyılda Palaiologus tarzı fresklerle yeniden dekore edilmiştir.İmparatorluğu'nun sonuna kadar ayakta kalmıştır, geç 13. yüzyılda Palaiologus tarzı fresklerle yeniden dekore edilmiştir.


Plan

Monreale Katedrali'ndeki Son Akşam Yemeği'nin Mozaikleri. Daha sonraki bir tarihte, Antiochos Sarayı'nda bulunacak olana benzer şekilde yarı dairesel bir triklinyum tasvir edilmiştir.

Kaynaklar
Antiochus Sarayı (Bizans 1200)

Konstantinopolis Sarayı (Bizans Mirası Flickr Fotoğraf Albümü)
Hag. Hippodromo'ya verilen öphemya (İstanbul'un NYU Bizans Kiliseleri)

Euphemia (Nicholas V. Artamonoff Koleksiyonu)

Antiochus Sarayı (Hayalet Binalar)

Boukoleon Sarayı (Hormisdas Sarayı)

Bukoleon Sarayı, coğrafi konum olara İstanbul’da, tarihi yarımadanın Marmara Denizi kıyısında bugünkü Cankurtaran ile Kumkapı arasındaki Çatladıkapı mevkiinde, Küçük Ayasofya’nın hemen doğusunda bulunan ve bugüne yalnızca kalıntıları ulaşmış olan bir Bizans sahil sarayıdır. Hıristiyanlık öncesi dönemlerden geldiği sanılan ismine bakılırsa, tarihinin çok eskilere gittiği düşünülebilir (Bukoleon Limanı). Fakat saray hakkındaki ilk bilgi orta Bizans dönemine (9. yy’ın ortalarından 13. yy başına kadar) aittir.

Doğrudan Marmara deniz surları üzerinde inşa edilmiş olan sarayın, merdivenlerle inilen bir limanı bulunmaktaydı. Bu liman tamamen imparatorların kullanımı için ayrılmıştı. 1956 yılında başlayan sahil yolu inşaatından önce deniz, surların dibine kadar gelmekteydi.

Saraya ve hemen yakınındaki limana adını veren Bukoleon sözcüğü, Grekçe “bukolos” (çoban) anlamını taşımakta, muhtemelen pagan dönemden kalmadır. Ortaçağ’a gelindiğinde ise bu adın “bus kai leon”dan (boğa ve aslan) meydana geldiği kabul edilir,

daha sonra bazı Batılı yazarlarca “buca Leone” (aslanın ağzı) olarak adlandırılır. Bu bilgilere bakıldığında sarayın tarihinin çok eskilere uzandığı ihtimali olsa da, yapı hakkındaki ilk bilginin orta Bizans döneminden (9. yüzyıl ortaları ile 13. yüzyıl başı arası) geldiği görülür.

Bu bilgiye göre Bukoleon Sarayı’nın İmparator II. Teodosios (408-450) tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Sarayı’nın temelinde ilkçağdan kalma mermer bloklar kullanılmıştı.

Tarihçi Prokopios, 6.yüzyılda da imparator olmadan önce, genç İustinianus’un yine bu çevredeki bir sarayda yaşamış, imparator olduktan sonra da hormisdas evi olarak bilinen bu yapıyı bütünüyle değiştirip, imparatorluğa yaraşan bir görkemle büyük saraya katmış olduğunu yazmıştır.

Sahildeki bu sarayın mimari evrelerine baktığımızda ilk olarak 4. yy’ın ilk yarısında, Constantinus döneminde (306-337) İran’dan gelerek Bizans sarayına sığınan Hormisdas tarafından yaptırıldığı, ya da II. Theodosius döneminde (408-450) yapıldığı, 6. yy’da ise İmparator Iustinianus tarafından yenilendiği öne sürülmüşse de, bu dönem izlerini gösteren arkeolojik veri yoktur. 10. yy’da Nikephoros Phokas (963-969) sahil sarayını, Büyük Saray’ın da Hipodrom’daki imparatorluk locasına kadar olan kısmını içine alacak biçimde bir surla çevirmiş ve bu kısım artık İmparatorluk Sarayı olarak kullanılmaya devam ederken, diğer kısımlar terk edilmiş ve zamanla yıkılmıştır. Saray 14. yy’dan itibaren tamamen terk edilmiştir

Mimari Özellikler

Bukoleon Sarayı, sahil surları üzerinde, denize doğru çıkıntı yapan İmparatorluk İskelesi, bu iskeleden doğudaki fener kulesine kadar uzanan surun üzerindeki balkonlu cepheden, sur ile demiryolu arasında kalan tonozlu bazı mekanlardan ve bu kompleksi çevreleyen, Hipodrom’daki imparator locasına kadar uzanan bir çevre duvarından oluşmaktadır.

Bu sahil sarayını çevreleyen surun günümüze ulaşan kalıntıları, demiryolu inşaatı ile büyük ölçüde yok olmuştur. Sarayın denize bakan cephesinde 7 büyük kemerli pencere ya da kapı, ön taraftan konsolların taşıdığı bir balkona açılmaktaydı.

Cephe, büyük kesme taş duvarın üzerine sonradan yapılmıştır. Bu cephenin arkasında 65 m’yi bulan uzunlukta, üzeri tonozla örtülü bir salon bulunmaktadır. Bu mekanın kuzeyinden demiryolu geçmektedir ve Hipodrom’a doğru uzanan kalıntılar günümüzde görülememektedir.

Sarayın batısında, surlardan denize doğru çıkıntı yapan kısmın sarayın iskelesi olduğu bilinmektedir. Bu kısma saraydan büyük bir merdivenle inilmektedir ve kare planlı bu mekanın güney ve doğu taraflarındaki iki büyük kemerli açıklıktan denize ulaşılmaktadır. Bu kemerler daha sonraki dönemlerde küçük bir kapı bırakılacak biçimde örülmüştür. Sarayı iskeleye bağlayan merdivenin altında ise üç nefli bir sarnıç vardır.

Kaynaklar:

John Freely Eyliya Çelebi’nin İstanbulu YKY

http://www.obarsiv.com/pdf/vct_0607_gulgunkoroglu.pdf

Nicholas V. Artamonoff Koleksiyonu

vikipedia.org

Blachernae( Vlaherna) ve Tekfur Sarayı

Blacherne Sarayı Konstantinopolis'in (şimdiki İstanbul) kuzeybatı bölümünde bulunan Blaherne semtinde yer alan Bizans imparatorluk ikametgâhı. Sarayın bulunduğu alan günümüzde binalarla kaplıdır, elimizde yalnızca yazılı kaynaklarda bulunan anlatımları vardır.

500 yılı civarında inşa edilmiştir. Bu dönemde ana imparatorluk ikametgâhı hala Büyük Saray'dı. 11. yüzyılın sonlarında I. Aleksios Komnenos (h. 1081–1118) imparatorluk ikametgâhını buraya taşımış, torunu I. Manuil Komnenos (h. 1143–1180) sarayı önemli ölçüde geliştirmiştir.

Blaherne Sarayı'nın biraz güneyinde kalıntıları halen mevcut olan Tekfur Sarayı bulunur. Tekfur Sarayı da bazen Blaherne Saray Kompleksi'nin parçası kabul edilir.

Tekfur Sarayı (Konstantin sarayı)

Edirnekapı’da bulunan Tekfur Sarayı, Blaherna Sarayı (Blakhernai Sarayı) kompleksinin parçalarından biridir ve klasik Roma saray yapısının İstanbul’daki tek örneğidir. Bir zamanlar 3 katlı olan Tekfur Sarayı’nın, yapılış amacı ve tarihi hakkında ihtilaflar mevcuttur.

Sarayın yapılış tarihi ile ilgili kati bilgiler yoktur. Çeşitli mimari özelliklere dayanılarak Tekfur Sarayı’nın 10. veya 11. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilmektedir. Kimi tarihçiler Blakhernai Sarayı’nın ek binası olarak Porfirogennetos lakaplı İmparator 7.Konstantin tarafından yaptırıldığı, kimi tarihçiler ise Blaherna Sarayı çalışanlarının ikameti için yaptırıldığı tezini savunmaktadırlar.

Yapı geç dönem bir Roma eseridir. Sultanahmet Meydanı’nda yer alan Büyük Saray ve civarındaki yapılar, Roma hanedanları tarafından zamanla terk edilmiş ve Haliç surları ile bitişik olan bu yapıda ikamet başlamıştır. Son demlerinde Konstantinopolis buradan yönetilmiştir.

Tekfur Sarayı İstanbul’daki tüm diğer eserler gibi Latin İstilası esnasında ciddi zararlar görmüş ve 1261 yılından sonra eski önemini yitirdi. Osmanlı sultanları, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından yaptırılan Topkapı Sarayı’nda yaşadılar. Buna karşın çeşitli amaçlarla kullanılmaya devam etti.

Kadim sarayın çatısının 17.yy’da bir fırtınada uçtuğu bilinmektedir. Sarayın; fil ahırı, hayvanat bahçesi, seramik fabrikası, çini atölyesi (çiniler 3.Ahmet çeşmesi süslemelerinde kullanılmış) ve şişhane (cam üretim yeri) olarak kullanıldığına dair bilgiler mevcuttur.

Magnum Palatium (Büyük Saray)

I. Konstantin, Roma başkentini, 330 yılında Konstantinopolis'e taşıdığında, kendisi ve kendisinden sonra gelenler için bir saray planladı. Saray, Hipodrom ile Ayasofya arasında konumlandırıldı. Saray, özellikle I. Justinianos ve Theofilos dönemlerinde birçok kez yeniden yapılmış ya da genişletilmiştir.

Komnenos hanedanı tarafından Blakernai Sarayı'nın tercih edilmesi dışında, erken 13. yüzyıl'a kadar, Büyük Saray, Şehrin ana yönetim ve tören merkezi olarak hizmet etti. Dördüncü Haçlı seferi sırasında, Saray, Montferratlı Boniface'in askerleri tarafından yağmalanmıştır. Latin İmparatorluğu sırasında, Saray kullanılmaya devam edilse de, para yokluğundan tamir ettirilememiştir.

Daha sonra, 1261 yılında VIII. Mihail, Şehri tekrar geri aldığında, Saray çok kötü durumdaydı. Palaiologus hanedanı, Saray terk edip, Blakernai Sarayı'nı kullanmışlardır. Sonuçta, Fatih Sultan Mehmed, 1453 yılında şehri feth ettiğinde, Saray terk edilmiş ve harabe hâlindeydi.

Osmanlı İmparatorluğu'nun erken yıllarında, Konstantinopolis'in yeniden inşası sırasında sarayın çoğu ortadan kalkmış olmasına rağmen, 20. yüzyıl'ın başlarında Büyük Saray'ın bir kısmı gün yüzüne çıkmıştır. Ortaya çıkan bu kısımda, hapishane hücreleri, birçok büyük oda, büyük bir ihtimal türbe bulunmuştur. Günümüzde, İstanbul'da Büyük Saray'da üzerinde kazılar devam etmektedir. Toplam alanın bir çeyreği kazılmıştır. Ancak toplam alanın kazılması alanın bir kısmının Sultan Ahmet Camii ve onun etrafındaki binaların altında kalması nedeniyle mümkün değildir. Bulunan mozaiklerin çoğu Büyük Saray Mozaikleri Müzesi'nde sergilenmektedir.

Saray, yarımadasının güney doğu ucunda kurulmuş, Hipodrom ile Ayasofya arkasındadır. Âlimler için ayrılmış bir seri oda vardır, bu gelenek, sarayın halefi Topkapı Sarayı'nda da devam etmiştir. Sarayın toplam alanı 19,000 m²(200,000 feet kare)'den fazladır.

Saray'a ana giriş, "Augustaion" adı verilen tören alanında Halki Kapısı'ndandı. Augustaion, Ayasofya'nın güneyinde yer alıyordu, burada şehrin ana caddesi Mese Caddesi başlıyordu. Alanın doğusunda önce Senato binası olarak sonra Üniversite olarak hizmet gören Magnaura bulunuyordu, batısında ise Milyon taşı ve Zeuksippos Banyoları bulunuyordu. Halki Kapısından hemen sonra güneye doğru, saray muhafızlarının barakaları bulunuyordu (Scholae Palatinae).

Bu binalardan sonra kabül salonu, ondan sonra erken Bizans döneminde kraliyet yerleşimi olarak kullanılan Daphne Sarayı yer almaktaydı. İmparator'un yatak odası Octagon'u içermekteydi. Bir koridor, Daphne'den başlıyor, Hipodrom'da bulunan İmparator Locası (kathisma) ile sonlanıyordu. Ana taç odası Hrisotriklinos, İmparatorların özel saray şapeli ile birlikte II. Justinus tarafından yapılmış, I. Basileios tarafından genişletilmiş ve yenilenmiştir.

Onun kuzeyinde İmparator Theofilos tarafından yaptırılmış Trikonhos (Triconchos) Sarayı yer alırdı, buradan yarım daire şeklinde "Sigma" adı verilen geçis veren odaya açılırdı. Trikonhos'un doğusunda I. Basileios tarafından inşa edilmiş ve bolca süslenmiş 5 yaldızlı kubbesi ile Nea Ekklesia ("Yeni Kilise") bulunuyordu. Kilise İstanbul'un fethinden sonra da ayaktaydı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde cephanelik olarak kullanılmış, 1490 yılında yıldırım düşmesi sonrası patlamıştır. Kilise ile deniz tarafındaki duvarlar arasında "Tzykanisterion" isimli polo sahası vardı.

Daha güneyde, ana komplekse ekli deniz kenarında Bukoleon Sarayı bulunuyordu. deniz tarafındaki duvarlara dahil olacak şekilde, İmparator Theofilos tarafından yaptırılmıştı. 13. yüzyıla kadar saray geniş şekilde kullanılmıştır. Özellikle 1204–1261 yılları arasında Latin İmparatorluğu döneminde Batı Avrupa'nın katolik imparatorları tarafından deniz kıyısındaki bu saray tercih edilmiştir. Deniz tarafındaki kapı olan Bukoleon, İmparatorluk limanına doğrudan giriş verirdi.

Büyük Saray Listesi

1-Milion

2-Augustaion

3-Justinian'ın Senatosu

4-Aya Sofya

5-Sampson Hastanesi (Değerli Bizans Uzmanı Feridun Özgümüş Son Araştırmalarıyla Burasının Psikoposluk Sarayı Olduğunu Belirtiyor.)

6-Aya İrini

7-Magnaura

8-Chalke

9- Diipion'daki St. John

10-Zeuxippus

11-Candidates

12-Ahırlar

13-Scholai

14-Sakelle

15-Exkoubita

16- St. Apostles

17-Oaton/Trullos

18- Mamboury A- İmparatorluk Koridorları

19-Antiochus Sarayı

20-Carceres

21-Delphax/Tribunal

22-Consistorium

23-Palaia Charage

24-Scholai

25-Mamboury B

26-St. Christina Şapeli

28- Tanri Kilisesi

29-Hipodrom

30-19 Akkoubita

31-Onopus-Chrysocheir

32-Augusteus

33- Mamboury Da- İmparatorluk Koridorları

34- Octagon-İmparatorluk Daireleri

35-St. Stephen

36- Daphne Avlusu

37-Tanrının Annesi (Theotokos)

38-St. Trinity

39-Haç Kilisesi

40-İmparatorluk Koridorları

41- Kapalı Hipodrom

42- Mozaik Revaklı Avlu

43-Margarites (İnci)

44- Karinos'taki Yatak Odası

45-Apsis'li Salon/Karianos

46-Archangel Michael

47-Kentenarion

48- Justinianos

49-Apsis

50- Sigma'nın Yanında St. John

51-Sigma-Triconch

52-Eros

53- Nea Ekklesia

54- Mesokepion

55- Tzykaniserion

56- Hazine Dairesi

57-Oikonomeion

58- Yeşillerin Töre Avlusu (Phiale'si)

59-Hamam

60-Lausiakos

61-40 Şehitler Galerisi

62-Theotokos Şapeli

63, 64 - Piramit Biçimli Konutlar

65- Aetos

66-İlahiyatçı St. John

67- Nicephorus Phocas Suru

68- Kaniourgion

69-St. Paul

70- Pentakoubikoulon

71- Mouchroutas

72- St. Anne

73-Mousikos

74- İmparatoriçe'nin Giysi Odası

75- Haremağa'sının Odası

76- Kamilas

77- St. Barbara

78-Porphyra

79- Chrysotriklinos

80-Pharos

81-St. Demetrios

82- Theotokos Of The Pharos

83- St. Elijah

84- Basil Hamamı

85- Boukoleon Sarayı

86- İmparatorluk Daireleri

87- Bazilika Sarnıcı /Yerebatan Sarayı

88-Chalkoprateia

89- Mese

90- Binbirdirek Sarnıcı/Philoxenus Sarnıcı?

Kaynak:

Necipoğlu, Gülru (1991). Architecture, ceremonial, and power: The Topkapı Sarayı in the fifteenth and sixteenth centuries Massachusetts: The MIT Press. s. 3. ISBN 0-262-14050-0.

webcache.googleusercontent.com

Mangana (Manganlar) Sarayı (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Topkapı Sarayı ile Sarayburnu Değirmen Kapısı arasındaki yamaç ve alanlarda Bizans döneminde Mangana olarak isimlendirilen saray, savaş gereçlerinin depoları ve Ayios Yeryios Manastırı bulunuyordu.

Mangana Sarayı başlangıçta İmparator I.Mihael’in (811–813) IX. yüzyılda burada yaptırdığı bir köşk ve ona bağlı yapılardan oluşmuştur. İmparatorun oğlu İgnatios burada yaşarken İmparator I.Basileios (867–886) onu buradan çıkarmış ve patrik yapmıştır. Bundan sonra saray kendi haline terk edilmiştir. Bizans İmparatorları X.-XI. yüzyıllarda Büyük Sarayın yerine Mangana Sarayını tercih etmişlerdir. Bu arada Mangana Sarayı Bizans’ın gözden düşen saray mensuplarının hapsedildiği bir yer konumuna gelmiştir.

XII. yüzyıldan sonra, büyük olasılıkla II.İsakion Angelos (1185-1195) zamanında saray yıktırılmış ve taşları başka yerlerde kullanılmak üzere sökülmüştür. İstanbul’un fethinden sonra bazı kalıntılarının ayakta kaldığı kaynaklardan öğrenilmektedir. Tarihçi Dukas’ın yazdığına göre, fetihten sonra bu sarayın kalıntılarının olduğu yere dervişler yerleşmiş ve burası bir dergâha dönüşmüştür. Topkapı Sarayı’nın yapımı ile birlikte sarayın bulunduğu alan Sur-u Sultani ile çevrilmiş ve saray Topkapı Sarayı’nın sınırları içerisinde kalmıştır.

I.Dünya Savaşı’nda İstanbul’un işgalinde Fransız birlikleri sarayın bulunduğu yerdeki askeri depolara el koymuşlar, buradaki sarayın mahzenlerinden ve sarnıçlarından yararlanmışlardır. R.Demangel ve E.Mambory sarayın kalıntılarını incelemişler ve planlarını çizmişlerdir. Fransız işgal ordusunun 1923’te İstanbul’dan ayrılmasından sonra bu mahzen ve sarnıçlar kendi haline terk edilmiştir.

R.Demangel ve E.Mambory’nin Manganlar Sarayı ile ilgili verdikleri bilgilere göre; Mangana Sarayı’nın alt yapısına ait olduğu sanılan büyük bir mahzen ile askeri depolara kadar uzanan saray İncili Köşk’e kadar uzanıyordu. Buradaki 65x40 m. genişliğindeki dikdörtgen planlı bir mekân olup, içerisinde paye ve sütunlar bulunuyordu. Bu mekânın yanlarında da onları tamamlayan daha dar mekânların izlerine değinilmiştir. Bütün bu bölümlerin izleri kubbeli tonozlarla örtülmüştü.

Mangana Sarayı olarak tanımlanan bu yapının beş katlı olduğunu İmparator I.Aleksios’un kızı Anna Komnena yazmıştır. Onun söylediğine göre, sarayın son derece muhteşem bir görünümü vardı. Mangana Sarayı ile ilgili bunun dışında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Sofia Sarayı

Kadırgada, Cinci Meydanı civarında imiş. Birinci Justinyen’in karısı Sofia adına yapılmıştı. Harap olmuş bir vaziyetteyken bulunduğu yere Üçüncü Ahmed’in kızı Esma Sultan kendi namına bir Saray yaptırdı.