Fatih İstanbul’u fethedince ilk olarak buraya gelip namaz kıldı. Sonra camiye dönüştürüldü. Türkolog Ali Canip Olgunlu yeni kitabında yaklaşık bin 500 yaşındaki Ayasofya’da bir yolculuğa çıkarıyor bizleri. İşte Ayasofya’nın uzun yolculuğundaki kırılma noktaları...

OLKAN ÖZYURT 

İnsanlık tarihinin en özel yapılarından biri Ayasofya. Görkemli bir kilise olarak inşa edilen, İstanbul'un Fethi ile camiye dönüştürülen yapı bugün hem Müslüman hem de Hıristiyanlar için de özel bir mabet. Yaklaşık bin 500 yaşında olan Ayasofya ile ilgili Türkolog Ali Canip Olgunlu'nun yazdığı Ayasofya: Karadaki En Büyük Yelkenli kitabı bu yapının tarihinde bir yolculuğa çıkarıyor insanı. Olgunlu kitabı vesilesiyle geçen hafta bu yolculuğu bir gece turuyla daha da anlamlı kıldı. Cumartesi SABAH olarak bu yolculuğa katıldık. İşte gizemleri, sembolleri, her dönem ona atfedilen farklı değerleriyle hep gündemde olan Ayasofya ile ilgili yolculuktan not defterimize kaydettiklerimiz.



38 GÜNDE PLANI ÇİZİLDİ 5 YILDA YAPILDI:
Ayasofya ilk olarak 360'da kilise olarak inşa edilir. 404 yılında çıkan bir yangında burası yok olur. İkinci olarak aynı yerde 415 yılında tekrar yapılır ve ibadete açılır. Bu yapı da 532'deki Nika İsyanı'nda yıkılır. Bugünkü Ayasofya'yı ise Roma İmparatoru Justinianus yaptırır. Görkemli bir yapı ister imparator. Öyle ki Süleyman Mabedi'nden daha görkemli olmasını ister. Fakat Süleyman Mabedi'nin bütünü bilinmemektedir. Biri fizikçi diğeri matematikçi olan Miletli İsidoros ile Aydınlı Anthemios tarafından inşa edilir. Planı 38 günde çizilen yapının inşasına 532'de başlanır ve beş yılda tamamlanır. 1453'te İstanbul'un fethi sonrasında Ayasofya camiye dönüştürülür.



HZ. İSA'NIN SARAYI:
Ayasofya kutsal kavramı üzerine şekillendirilmiş bir yapıdır. Yapının hacimsel büyüklüğü, kubbesinin genişliği, içeriye serpiştirilen semboller ile bu durum iyice belirginleştirilir. Romalılar tarafından Hz. İsa'nın Sarayı olarak kabul edilir. Bunun için taç giyme törenleri dışında hiçbir imparator buraya tacıyla girmez. İmparatorlar Ayasofya'ya her geldiğinde mutlaka hediye getirmek durumundadır.



YAĞMACI KOMUTANIN KEMİKLERİ KÖPEKLERE VERİLDİ: 
Ayasofya tarihte en acı dönemini 4. Haçlı Seferi sonrasında yaşar. Haçlılar Kudüs yerine Konstantinapolis'i yağmalar ve burada bir Latin krallığı kurulur. 1204-1267 arasında şehir sürekli yağmalanır. Ayasofya da bu yağmadan nasibini alır. 4. Haçlı Seferini yöneten ve 1205 yılında 70 yaşında ölünce vasiyeti üzerine Ayasofya'ya gömülen Venedik Doju Komutan Henricus Dandolo, şehir 8. Paleologos tarafından geri alınınca tekrar hatırlanır. Dandolo'nun mezarı kazılır kemikleri köpeklere verilir. Fatih İstanbul'u fethederken "Latin külahı yerine Osmanlı sarığını görmeyi tercih ederiz" sözünün arkasında Katolik Latin dönemindeki yağmaların etkisi vardır.

 


BAHÇESİNDE BEŞ PADİŞAH YATIYOR: 
Osmanlı İmpatorluğu'nda tahta çıkan 36 padişahın 24'ünün mezarı İstanbul'da yer alıyor. Bu 24 padişahtan 1. Mustafa, Sultan İbrahim, 2. Selim, 3. Murat, 3. Mehmet Ayasofya'nın bahçesinde yatmaktadır.



KUBBEDEKİ AYET:
Ayasofya'nın kubbesinde 1710'a kadar taht üzerinde duran Hz. İsa mozaiği bulunur. Sultan Abdulmecid Fossati Kardeşler'e burayı restore ettirirken Kazasker Mustafa İzzet Efendi'ye de kubbenin ortasına Nur Suresi'nin 35. ayetini yazdırır.



DEESIS MOZAİĞİ'NİN ACIKLI SOYGUN HİKAYESİ
1261'de yapılan Hz. İsa'nın, Vaftizci Yahya ve Mecdelli Meryem'in resmedildiği, altından yapılan Deesis Mozaiği, yapının en önemli mozaiklerinden biridir. Ayasofya'nın üst kısmında bulunan bu mozaik, zaman içerisinde tahrip olmuştur. Bu tahribatta mozaiğinin hemen yanında bulunan pencereden gelen sert ve soğuk rüzgarların etkisi olduğu gibi insan unsurunun da payı vardır. Islahat Fermanı sonrasında gayrimüslümlerin de Ayasofya'ya girmesine izin verilir. Kimileri dökülen altından mozaik parçalarını görevlilere rüşvet vererek alır Kapalıçarşı'da satar. Böylesi bir soygunun da etkisiyle Deesis Mozaiği'nin önemli bir bölümü günümüze ulaşamaz.



FATİH'İN PORTRESİNDE AYASOFYA'NIN İZİ VAR
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'un fethinden sonra hakimiyetin emaresi olarak ilk olarak imparatorluk sarayına değil Ayasofya'ya gider. Burada namaz kılar. Adını değiştirmez. Ayasofya'nın bahçesinde bulunan papaz evlerini yıktırır ve medreseler yaptırır. Göz hizasında olan bütün mozaikleri önce perde sonra ince sıva ile kapattırır. Göz hizasının üzerinde kalanlar ise olduğu gibi kalır. Osmanlı döneminde de en itibarlı cami Ayasofya olur. Padişahlar cuma selamlığında burayı tercih eder. Kandil günlerinde insanlar ibadetlerini Ayasofya'da yapmaya özen gösterir.



Bunlar yaygın olarak biliniyor. Az bilinen ise İtalyan ressam Bellini'nin Fatih portresindeki Ayasofya ile ilgili bir detay. Bu portrede Bellini Fatih'i iki sütün arasına yerleştirerek resmeder. Bu sütunlar Ayasofya'nın giriş kapısında yer alan bir detaydır. Bu yüzden bu kapıya Fatih Sultan Mehmet kapısı denir.


KAPIDAN ÇIKARILAMADI
Ayasofya'nın içinde bulunan devasa hat levhaların ilginç bir hikayesi var. Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından, celi sülüs hat tarzıyla yazılan bu levhalarda Allah, Hz. Muhammed, dört halife Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in isimleri yazar. İzzet Efendi bu hatlara imzasını ise ilginç bir şekilde atar. Hz. Hüseyin'in adının yazıldığı levhaya bir gözyaşı işler. Bu gözyaşı, Hz. Hüseyin'e tutulan yasın ifadesidir. 1936'da müze olan Ayasofya'dan bu hatlar çıkarılmak ve Sultanahmet Camii'ne götürülmek istenir. Fakat levhalar o kadar büyüktür ki en büyük kapıdan bile çıkarılamaz. Böylece levhalar taşınmaktan kurtulur. Bir süre kaderine terk edilir. 1949'da yerlerine tekrar asılır.