Üsküdar'da bulunan türbeler

Abacı Dede Türbesi

Türbe, Toptaşı Camii'nin kuzey batı eteklerinde ve Abacı Dede Sokağı'nın Toptaşı Meydanı Sokağı ile birleştiği yerdedir. Dört duvarı kârgir, çatısı ahşap basit bir yapıdır. Halk tarafından yakın tarihlerde onarılmıştır. Kendi adı ile anılan sokağa bakan bir penceresi, yan tarafındaki çıkmaz sokağa açılan ahşap bir kapısı vardır. Hiç bir yerinde kitâbesi yoktur. Karşısında bir terkos musluğu ve yol aşırı yerde ve köşede ise bir bakkal bulunmaktadır. Sahibesi, türbenin bakımını üzerine almıştır. Türbeye bir basamakla inilmektedir. Abacı Dede'nin lâhdi sonradan yapılmış olup tuğladandır. Çimento ile sıvanmış bulunan bu lâhdin üzerinde ahşap bir sanduka ve onun üzerinde de bir pûşîde vardır. Çok temiz bir şekilde bakılan türbenin içindeki bu lâhdin baş tarafında Abacı Dede'nin ayrıca bir şâhidesi bulunmaktadır. Vaktiyle bu şâhide lâhdin üzerinde imiş. Dört köşe ince uzun şâhidenin üzerinde, tepesi düz ve geniş, alt kısmı dar, Selimî'yi andırır bir kavuk bulunmaktadır. Şâhide 1116 (1704-5) tarihlidir. Bu taşın önünde, Abacı Dede'nin annesi olduğuna inanılan, 1094 (1683) tarihli, Ümmühani Hatun'un kırık şâhidesi vardır. Abacı Dede'nin, Üsküdar'ın büyük şöhret sahibi, cezbeli dervişlerinden biri olduğu ve 1704 tarihindeki vefatı üzerine oturduğu mahal olan bu yere gömüldüğü söylenir. Yine bir halk rivayetine göre, Nevşehirli İbrahim Paşa (öl. 1730) ününü işittiği bu velinin üzerine sonradan bir türbe yaptırmıştır. Abacı Dede'nin, 'aba' adı verilen kalın, yünlü bir kumaştan elbise yapıp sattığı veya hayatı boyunca bir abası olduğu ve hatta "Bir abam var atarım / Nerde olsa yatarım" tekerlemesinin bu zat tarafından söylendiği bu semtin sakinlerince beyan edilmektedir. Abanın, yaradılışı icabı dervişâne, alçak gönüllülüğ ünü feda edemeyen kimseler tarafından giyildiği de bilinmektedir.


Abdullahağa Camii

Bu cami Kuzguncuk-Beylerbeyi asfaltı üzerindedir. Beylerbeyi Sarayı tünelinden sonra gelen meydanın sağında çukur bir yerdedir. Cami Bostancıbaşı Abdullah Ağa tarafından yaptırılmıştır. Harap bir halde iken ve vakıf geliride kalmdığı bir sırada Sultan II. Mahmut tarafından 1832 yılında yeniden imar edilmiştir. Yan tarafında sıbyan mektebi vardır.


Abdurrahman Ağa Camii (Paşalimanı Camii)

Bu cami Üsküdar Meydanı'ndan Kuzguncuk'a giden asfaltın sağındaki ambarlardan ve eski karakol binasından sonra gelir. Cami Sultan III. Mustafa'nın silahtarı Abdurrahman Ağa tarfından H.1180 tarihinde yaptırılmış, daha sonra II. Mahmut tarafından 1248 tarihinde bugünkü şekli verilmiştir. Duvarları kesme köfeki taşından ahşap çatılı ve kargir minareli caminin son cemaat mahalli ahşaptır. Caminin çok yakınındaki Hüseyin Avni Paşa çeşmesinin üst yarafında bir zamanlar tesis edilmiş olan Bektaşi tekkesinden de hiçbir iz kalmamıştır. CAMİNİN HÜNKÂR MAHFELİNE AİT TAŞ BASAMAKLARIN 1965 TARİHİNDE KALDIRILDIĞI KAYDEDİLMİŞTİR. Cami en son 1995 yılında tamir ettirilmiştir.


Abdurrahman Gazi Türbesi

Türbe, Samandra Köyü'ndedir. Dört yol ağzı olan köy meydanında Yakacık, Kurtköy ve Sarıgazi taraşarından gelen yollar birleşmektedir. Türbeye dördüncü yoldan girilir. Bu yol, Yakacık yolunun karşısında olup sağ tarafta bir kasap dükkânı, sol tarafta ve set üzerinde ise, bir kahve vardır. Bu toprak yoldan, biraz ilerideki 'Dede Bayırı' adı ile anılan tepeye çıkılır. Tepenin eteklerinde ve yol kenarında kitâbesiz bir çoban çeşmesi vardır. Abdurrahman Gazi'nin türbesi bu tepe üzerindedir. Türbe yüksek bir yerde bulunduğundan Aydos ve Alemdağı taraşarını gören geniş ve güzel bir manzarası vardır. Açık türbenin etrafını alçak bir duvar ve demir parmaklık çevirmiştir. Üç taş basamakla türbeye girilir. Burada ulu ağaçların altında biri küçük diğeri büyük iki kabir vardır. Baş ve ayak taraşarına kısa, yuvarlak şâhideler dikilmiştir. Üzerlerinde ve türbenin diğer bir yerinde yazı ve tarih yoktur. Abdurrahman Gazi kabrinin baş tarafında zemini taş döşeli bir namazgâh mahalli vardır. Büyük bir fenerde daima mum yakılmaktadır. Köyün arkasındaki Büyükbakkalköy, Samandra ve Aydos mevkileri Orhan Gazi zamanında, Abdurrahman Gazi tarafından feth edildiğine göre, bu havali de, bu kahraman Türk kumandanı idaresindeki atlı birliklerce ele geçirilmiştir. Merdivenköy Tekkesi de bu sırada kurulmuştur. Bektâşî inancına göre bu harplerde şehit düşenler 40 erenlerdir ki, bunlardan biri Dâver Baba, diğeri Başıbüyük Köyü içinde Çiğdem Suyu Çemesi'nin karşısında son yıllarda kabir taşı kaybolmuş bulunan Ahmet Baba'dır. Hammer'e göre, Orhan Gazi'nin silâh arkadaşları bulunan Akçakoca, Konuralp, Abdurrahman Gazi, Kara Cebes, kuzeyde Karadeniz, güneyde İzmit Körfezi, batıda İstanbul Boğazı ile sınırlı yarımadaya girdiler, ancak Boğaziçi kıyılarında durdular... Boğaziçi kıyılarında ve birincisi Üsküdar'dan 4, ikincisi 3 fersah (45 km.) uzaklıkta bulunan Aydos ve Semendre (Samandra) kalelerine doğru ilerlediler. Dâver Baba ile Ahmet Baba, Abdurrahman Gazi kumandasındaki küçük ordunun sadece iki cengâveri idi.


Abdülaziz Efendi Namazgâhı

Namazgâh, Şemsi Paşa Bostan Sokağı ile Hasbahçe Sokağı'nın birleştiği köşede ve Hasbahçe Sokağı'nın sol tarafında idi. Bugün mevcut olmayan bu namazgâhın set duvarlarının taşları, yandaki bahçenin duvarında kullanılmıştır. Daha geniş bilgi için Abdülaziz Efendi Çeşmesi bahsine bakınız. Mihrab taşına şu kitâbe hak edilmişti: Cezire-i Girit'te Hanya Kalesi'nde
Sultan İbrahim hatibi olan
Merhum ve mağfûrunleh Abdülaziz
Efendi'nin hayratıdır. Ruhi çün
el-Fatiha. 1179 (1765-66)
Kitâbeden de anlaşılacağı üzere Abdülaziz Efendi Girit Adası'nın kuzeyinde bir liman şehri olan Hanya Kalesi'nin içindeki Sultan İbrahim (1640-1648) camii hatipliğini ifa etmiştir. Hanya Kalesi, 19 Ağustos 1645 tarihinde Serdar Yusuf Paşa'nın kumandasındaki Türk Ordusu'nca zapt edilmiştir. Fetih sırasında kale burçlarından ezan sesleri yükselirken "anane mucibince fetih timsali olarak" kalenin en büyük kilisesi olan Saint Nicolas Kilisesi, Sultan İbrahim adına 'Hünkâr Camii' adıyla ibadete açılmıştır. Hanya Fatihi Yusuf Paşa, fetihten takriben 5 ay sonra 22 Ocak 1646 tarihinde idam edilmiş ve Üsküdar'da Küçük Selimiye Camii karşısında, Karacaahmet Mezarlığı'nın birinci sırasına gömülmüştür.


Abdülfettah Bağdadi El - Akri

Adres: Validei Atik Mahallesi, Nuh Kuyusu Cad., 34664 Üsküdar/İstanbul

İstanbul’daki âlim ve evliyânın en büyüklerinden. 1192 (m. 1778) senesinde doğan Abdülfettâh Efendi, Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî hazretlerinin talebesidir. Tasavvufda pek yüksek derecelerin sahibi olduğu gibi, fıkıh ilminde de büyük âlim idi. İstanbul halkı senelerce onun feyz ve bereketlerinden istifâde etti. 1281 (m. 1864) senesinde Muharrem ayının dokuzunda Cum’a günü vefât etti.

Abdülfettâh hazretleri, küçük yaşta Bağdat’ın ileri gelen âlimlerinden ilim öğrenmeye başladı. Çok zekî idi. Kısa sürede Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Gayretli ve devamlı çalışmalarıyla hem arkadaşlarının, hem de hocalarının dikkatini çekiyordu. Genç yaşta tefsîr, hadîs ve fıkıh ilimlerinde ve o zamanın fen ilimlerinde mütehassıs bir âlim oldu. Fıkıh ile ilgili mevzûları cevaplandırmada meşhûr idi.

Abdülfettâh-ı Bağdadî, bu zâhirî ilimlerin yanısıra, bâtın ilmi olan tasavvufta da yetişmek istiyordu. Bunun için Resûlullah efendimizden ( aleyhisselâm ) gelen feyz ve bereketleri insanların kalblerine akıtan, kendilerine silsile-i aliyye denilen âlim ve evliyânın en meşhûrlarından olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî hazretlerine talebe oldu. Abdülfettâh-ı Bağdadî, hocasının her emrini yerine getirmek için canla başla çalıştı. Verilen her vazîfeyi ânında yapardı. Nefsinin hiçbir arzusunu yapmaz, arzu etmediği şeyleri yapardı. Haramlardan şiddetle kaçar, şüpheli korkusuyla mübahların fazlasını dahî terkeder, dünyâya hiç meyletmezdi. Tek arzusu hocasından hiç ayrılmamak, onun kalblere şifâ olan kıymetli sohbetlerini dinlemek, verdiği vazîfeyi canı pahasına da olsa yerine getirmekti. Dertlere, sıkıntılara, meşakkatlere çok dayanıklı idi. Gelen sıkıntıları gülerek karşılar, verenin Allahü teâlâ olduğunu düşünerek sevinirdi. Hattâ, dert ve belâ gelmediği zaman; “Rabbimin husûsi ihsânına kavuşamadım” diye üzülürdü. Maksadı çok yüksek olup, evliyâlık makamlarından en üstün derecelere kavuşmak isterdi. Hocası Mevlânâ Hâlid hazretleri, onun bu güzel hasletlerini bildiği için, ona en zor işleri yaptırır, diğer talebeleri ile haberleşmeye onu gönderirdi. Yolculukta herhangi bir vâsıtaya, bineğe binmesini yasaklamıştı. Yaya olarak gitmesini emrederdi. O da bunu zevk ile yapar, çok uzak yolculuklara hiçbirşeye binmeden giderdi. Yaya yürüyerek, yolculuk ânında doğan belâ ve mihnetlere katlanarak nefsini terbiye eder, rûhunun yüksek derecelere vâsıl olmasını sağlardı. Vazifeli olarak İstanbul’a iki defa yaya gitmişti. Bu tahammülü sayesinde, hocasının iltifâtlarına, feyz ve bereketli teveccühlerine mazhar oldu. Hocasının en önde gelen talebeleri arasına girdi. Hazerde ve seferde, Mevlânâ Hâlid hazretlerinden hiç ayrılmazdı. Hocasının evine girer çıkar, onun hizmetini ve işlerini görürdü. Çok hizmetlerde bulundu. Çok fâidelere kavuştu. Hilâfet-i mutlaka ile şereflendi. Şeyh Abdullah-ı Hirâti vefât edince, onun yerine geçti.

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin ilminin derinliği, evliyâlığının üstünlüğü, dünyânın her tarafına yayılmıştı. Her yerden akın akın talebeler, onun ilminin bir damlasına kavuşmak için geliyordu. Saltanat şehri olan İstanbul’dan da pekçok kimse, Bağdat’a gidip, onun talebesi olmakla âhırette yüksek derecelere kavuşmak istiyorlardı. İsteklilerin hepsinin Bağdat’a gitmesi mümkün değil idi. Bu sebeple Mevlânâ Hâlid hazretleri, Hak âşıklarının yanan rûhlarını serinletmek için Abdülfettâh-ı Bağdâdî’yi İstanbul’a gönderdi.

Abdülfettâh hazretleri, İstanbul’un Üsküdar semtinde Karacaahmed Kabristanı ile Bağlarbaşı arasında, Nûh Kuyusu mevkiindeki dergâha yerleşti. Bunu işitenler bir anda dergâha akın ettiler. Abdülfettâh hazretleri, bu Hak âşıklarının hasta ve ölü rûhlarına hayat veriyor, kararan kalblerine nûr akıtarak Ahrâriyye yolunun Müceddidî ve Hâlidiyye kolunun feyzlerini sunuyordu. Kısa zamanda, devlet erkânından vezirler, komutanlar, paşalar, âlimler, velîler onun talebesi olmak için etrâfını doldurdular. O, âb-ı hayat pınarı, herkesi kabiliyetlerine göre yetiştiriyordu. Bu şekilde senelerce çalışarak, pekçok kimsenin hidâyete kavuşmasına vesile oldu.

Abdülfettâh-ı Bağdadî Akrî hazretleri, ömrünün son senelerinde, Allahü teâlâya ve otuzdokuz sene önce vefât eden mübârek hocası, Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî’ye kavuşmak arzusu ile yanmaya başladı. 1281 (m. 1864) senesinde Muharrem ayının ortalarında talebeleri ve tanıdıkları ile helâlleşti, vedâlaştı. Vasıyyetini bildirdi. Muharrem’in ondukuzunda Cum’a günü talebelerinin başında okudukları Kur’ân-ı kerîmi dinleyerek son nefesini verdi.

Mezârı, Üsküdar’da, Eski Vâlide Câmii’nden Karacaahmed mezarlığına çıkan yol ile, Selîmiye-Bağlarbaşı caddesinin kesiştiği köşedeki, Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey’in kabristanındadır.

Bütün âlimler ve evliyâlar sözbirliği ile bildirdiler ki: Eyyûb Sultan’da medfûn bulunan Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb-el-Ensârî ve diğer Eshâb-ı Kirâm (r.anhüm) hâriç, İstanbul’un en yüksek üç evliyâsından biri de Abdülfettâh-ı Akrî hazretleridir. Âşıkları onun feyz ve nûr saçan mübârek kabr-i şerîfini ziyâret etmekte, bereketlenmektedirler. Diğerleri ise Edirnekapı-Eyyûb arasındaki Murâd-ı Münzâvî ile Zeyrek’deki Mehmed Emîn Tokâdî hazretleridir.

Yararlanılan Kaynaklar

1) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh. 1061

2) Rehber Ansiklopedisi cild-1, sh. 23

3) Şems-üş-şümûs


Abdülgani Ağa Namazgâhı

Abdülhamid II’nin dârüssaade ağalarından (İstanbul 1839- ?). Hamdi Paşa tarafından Sultan Abdülazizle annesine hediye edildi. Haremi hümayuna girdi (1861).

Abdülhamid II’nin dârüssaade ağalarından (İstanbul 1839- ?).

Abdülhamid II’nin dârüssaade ağalarından (İstanbul 1839- ?). Hamdi Paşa tarafından Sultan Abdülazizle annesine hediye edildi. Haremi hümayuna girdi (1861). Hasıllı tayin olundu. Mehmet Yaver Ağanın yerine, «Devletlu, ismetli Naime Sultan Hz.’nin başağaları» olarak dârüssaade ağalığı kendisine verildi. Nihayet vezir rütbesine de erişti. 1900 Yılına ait Devlet salnamesi’ne göre, Osmani ve Mecidi birer «Murassa nişan» ile altın ve gümüş iki imtiyaz madalyası aldı. Kitaba ve neye meraklı bir zattı. Hepsi basma olan 291 adet kitabını millete vakfetti. Bunlar, 1956 yılında, Fatih kütüphanesiyle birlikte, Süleymaniye Genel kütüphanesine nakledildi. Simdi orada ayrı bir bölümde muhafaza dilmektedir.


Acıbadem Tekkesi

Tekke, Gazi Caddesi, (eski Selâmsız Caddesi) üzerinde ve Ekmekçibaşı Sokağı'nın sağ tarafındaki sette ve eski tramvay deposunun yerinde idi. Amerikan Kız Koleji bu tekkenin bahçesinden ayrılan arsa üzerine yapılmıştır. Tramvay deposu da 1911 tarihinde bu vakıf arsasının bir bölümü üzerine tesis edilmiş ve buna karşılık olarak, Kuruçeşme'deki arsaya şimdiki Selâmi Ali Efendi Camii yapılmıştır. Deponun sağ tarafındaki sokak, Vakıf Sokağı adını taşımaktadır. 1924 tarihinde mevcut olan tekke arsası bu tarihten sonra tramvay idaresine intikal etmiştir. Nâzım Bey, eserinde Arslan Ağa Çeşmesi su yolunu anlatırken suyun, "Bağlarbaşı'nda Acıbadem Dergâhı, bugün tramvay elektrik fabrikası nın bulunduğu arazinin üst tarafından geçtiğini" söyleyerek tekkenin yerini belirtmiştir. Tekke, bugüne kadar hep şimdiki Acıbadem semtinde aranmıştır. Oysa şimdiki Acıbadem semti 19 yüzyılın ikinci yarısından sonra iskân edilmeğe başlanmıştır. 1929 tarihli bir haritada Atlamataşı'ndan Bağ- larbaşı'na kadar uzanan ve Çinili Karakolu yanından geçen ve bugün Selâmi Ali Efendi Caddesi adı ile anılan uzun yokuş yol, üç kısım halinde gösterilmiştir. Atlamataşı'ndan Fatma Hatun Camii'ne kadar olan kısım Çınar Caddesi, buradan Çinili Karakolu'na kadar olan kısım Tekkekapısı Sokağı ve buradan Bağlarbaşı'na kadar uzanan kısım ise Acıbadem ismini taşımaktadır. Mecmua-yı Tekaya yazarı Ahmed Münib Efendi, tekkenin yerini çok güzel belirtmiştir: "Acıbadem Tekkesi, Üsküdar'da Selâmsız Caddesi üzerindedir. Celvetî olup 1890 tarihlerinde şeyhi Ahmed Efendi idi. Selâmi Ali Efendi Tekkesi de denir. Ayin günü Cumartesi idi. Ahmed Efendi zamanında tekkede kendisinden başka kimse yoktu. Küçük bir dergâhdı." 1199 (1784) tarihli tekkeler listesinde 'Hayranlu Mezarında Acıbadem Tekkesi' diye kayıtlıdır. Bu mezarlık 1940 tarihine kadar duruyordu. Burada gayet kıymetli taşlar vardı. Çinili Karakolu'nun sol tarafında ve yol aşırı yerde, bir servi ağacının dibinde bulunan tek kabir günümüze kadar gelebilmiştir. Bu, 1285 (1866) tarihinde vefat eden Hadice Hanım'a aittir. Yanında bir kaç sikke ve kırık şâhide vardır. Halk buraya Selâmsız Baba Türbesi diyor. Karakolun sağ tarafında ve yolun karşısındaki bir servinin altında da iki kabir vardır. Şâhidelerinde yazı yoktur. Büyük Selâmsız Mezarlığı'na yakın tarihlerde bir dizi ev yapılmıştır.


Adile Sultan Namazgâhı (Koruluk Mevkii Namazgâhı)

Vakıf sicil kayıtlarına göre namazgâh Altunizâde, İsmail Paşa Mahallesi'nde ve Koruluk mevkiinde idi. Seyyid Ahmet Deresi'nin bir kolu üzerinde bulunan ve Koruluk ismiyle anılan mesire yeri, Mütevelli Sokak'tan Ankara Asfaltı'na kadar uzanıyordu. Sağ tarafında ve bir tepenin eteğinde İranlılar Mescidi ve Mezarlığı, sol tarafında ise, yine bir tepe üzerinde Tophanelioğlu-Koşuyolu Caddesi uzanıyordu. Dere kenarında yer alan namazgâh taşı bugün mevcut değildir. Her zaman akan kitâbesiz çeşmesi mevcuttur. Adile Sultan'ın hayatı için, Validebağı Kasrı bahsine bakınız. Kendi, 1845'de evlendirilip bu kasra geldiğine göre, namazgâh bu tarihten bir müddet sonra yapılmış olmalıdır. Adile Sultan'ın bu namazgâhından başka, Koşuyolu üzerinde, bugün Göğüs Hastalıkları Hastahanesi olarak kullanılan, Mısırlı Prenses Nevcivan Hanım'ın muhteşem ahşap köşkü karşısındaki küçük mesiregâhta da ayrıca bir namazgâhı vardı ki, bu dahi bugün mevcut değildir.


Afganlılar Tekkesi (Kalenderhane Tekkesi)

Âyin günü Perşembe olan bir Nakşî Tekkesi idi. Çinili Cami'in sol tarafında olup etrafı yüksek bir duvarla çevrilmiştir. Allame Sokak, Silâhtar Bahçesi Sokağı ve Binbaşı Sokağı ile çevrili olan adayı kaplar. Silâhtar Bahçesi Sokağı üzerinde mutfak ve hamamı vardır. İnce tuğla ve horasandan yapılmış olan bu yapılar pek harap durumdadır. Tekkeye, Allame Sokağı'na açılan kesme taş kemerli ve söveli bir kapıdan girilir. Zemini taş döşeli bahçe yolunun sağında etrafını çok alçak kesme taş bir duvarın çevirdiği hazîre, solunda ise üç katlı ahşap eli böğründeli şeyh evi vardır. Hazîrenin yanındaki yoldan, biraz ilerideki havuza ve onun yanındaki kuyunun bulunduğu yere gelinir. Havuz, kare şeklinde olup etrafı kesme taş ile çevrilidir. Kuyunun bileziğinde kitâbe yoktur. Önünde granit taşından bir kırık tekne vardır.


Ağa Camii (Malatyalı İsmail Ağa Camii)

Cami Ağahamamı mevkiinde, Şair Nailî Sokak ile Dönmedolap Sokağı'nın birleştiği yerdedir. Bu konuda Hadîka yazarı bize şu bilgiyi vermiştir: "Bânisi, Akağalardan Darü'ssaâde Ağası olan Malatyalı İsmail Ağa'dır. 1045 H (1635 M) yılında yaptırılmıştır. 1320 H (1902 M) yılında Şevket paşa tarafından cami tekrar restore ettirilmiştir. Yakınında çifte hamamı ve bir âlî çeşmesi dahi vardır. Malatyalı İsmail ağanın Bâb-ı Hümayun yanında bir tekkesi dahi vardır. Bu hayrı yaptırmağa, Enderun-ı Hümâyun'da içkiler ağası iken muvaffak olmuştur. Ağanın asıl kabri, kendi vilâyeti olan Malatya'dadır. Camiin mahallesi yoktur." Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde ve 1191 (1777) tarihli bir berata göre, İsmail Ağa'nın Malatya'da da bir camii vardır. Başka bir rivayete göre İsmail Ağa'nın kabri Malatya'da değil, Rodos Adası'nda Kumburnu tarafındaki Murat Reis Camii haziresindedir. Cami, kesme taştan ve ahşap çatılı olarak yapılmıştır. Kesme taştan olan sağdaki minaresinin şerefesinden itibaren üst kısmı, 1926 da yıldırım düştüğü için yıkılmış ve 1974 de onarı lmıştır. Sahnı 60 m2 olan bu küçük mabedin yekpare mermerden yapılmış güzel bir minberi vardır. Cami alt üst pencerelerden ışık alır. Mihrabı niş şeklindedir. Minare tarafında bir pencere ve onun yanında da türbeye açılan bir kapı vardır. Minare, türbenin dört duvarı üzerinde yükselmektedir. Klâsik demir parmaklıklı tek penceresi ise avluya bakmaktadır. İçindeki tek ahşap sanduka kaldırılmıştır. Minare yanındaki hazirede Malatyalı İsmail ağanın makam taşı bulunmaktadır.


Ahmediye Camii

Ahmediye semtinde Gündoğumu Caddesi ile Esvapçı Sokağın birleştiği köşededir. Her iki yola açılan avlu kapıları vardır. 18. yy. Türk yapı sanatının en güzel örneklerinden sayılan bu küçük külliye bir cami-tevhidhane, bir medrese, bir kütüphane, bir sebil ve iki çeşmeden oluşmaktadır. Gündoğumu Caddesi'ne açılan kapısında istalaktitli, enlice bir korniş altında büyük bir kitabesi vardır. Caminin Esas giriş kapısı üzerindeki 20 mısralı Arapça kitabenin tarih beyti şudur. 
Felle hüsnü Ahmed bin el-Emin kad 
Bena Cami'en lea kefin müceddeden 1134 H ( 1721 miladi) 
Külliye Tersane Emini Ahmed Ağa tarafından yaptırılmıştır. Ahmet ağa 1143 yılında (1730 Miladide) Ölmüş ve külliye dâhilindeki hazireye gömülmüştür. Kitabeli lahdi mevcuttur. Külliye 1277 ve 1301 yıllarında büyük çapta restore edilmiştir. Külliyenin mimarı olarak Kayserili Mehmed ağa kaydedilmiştir. Medresenin bir kısmı İmaret fonksiyonu görmektedir.


Ahmediye Camii Rufaî Tekkesi (Şeyh Mehmut Efendi Tekkesi)

Tekke, Ahmediye Camii'nin Gündoğumu Caddesi'ne açılan avlu kapısının iki tarafında bulunan çeşme ve sebilin üzerindeki dershanede, 1316 (1899) tarihinde ölen Ahmediye Camii imamı Mahmut Raci Efendi tarafından kurulmuştur. Kendisi bir Rufaî şeyhi idi. 1899'da vefat ettiğine göre tekkeyi 1875- 80 tarihlerinde yapmış olmalıdır. Dershane daha sonra dar geldiğinden 1301 (1883)'te, camiin son cemaat yeri üzerine ahşap bir tekke binası yaptırılmıştır. Bu sırada cami de onarılmıştır. 1932-33 senelerinde, zaten harap duruma gelmiş olan bu bina, yağan karın ağırlığına dayanamayarak çökmüştür. Dergâhın camiye açılan pencereden bozma kapısı elan Gündoğumu Caddesi ve Esvapçı Sokağı'ndan görülmektedir. Tekke, Kefçe Dede Dergâhı adıyla da anılırdı. Bu tekkeden dolayı caddeye açılan avlu kapısına 'Tekke Kapısı' ismi verilmişti. Dershane içinde yakın zamana kadar duran tekkeye ait bazı eşya bugün yok olmuştur. Şeyh Mahmud Efendi'nin kabri, camiin kıble tarafındaki hazîrede ve Kefçe Dede Türbesi'nin önündedir. Hattat Nevres'in yazmış olduğu kitâbesi beş satır halinde olup, şudur: La ilâhe illallah Muhammedün resulullah Tarîkat-i âliye-yi rufaîye meşayih-i kirâmından Kefçe Dede Dergâh-ı ŞerîŞ post-nişîni eş-şeyh el-hac es-seyyid Mahmud Râci Efendi'nin ruh-u şeriŞne ve kâffe-i ehl-i iman ervâhına el-Fatiha. 3 Şevval 1316 Nefis bir hat ile yazılmış olan kabir taşının üzerinde 12 dilimli tac-ı şerif bulunmaktadır. Kitâbeden Mahmut Efendi'nin 14 Şubat 1899 tarihinde vefat ettiğini öğreniyoruz. Tekkenin âyin günü Çarşamba idi. Ahmediye Külliyesi'ne dahil olan bu güzel dershane, 1134 (1721-22) tarihinde yaptırılmış ve tekkenin kuruluş tarihi olan 1890 yılına kadar 182 sene mektep olarak kullanılmıştır.


Ahmet Bey Türbesi

Karacaahmet Mezarlığı'nda 9. Ada'da, Tunusbağı Caddesi ile Bakkal Bekir Sokağı'nın (Şimdi Musahipzâde Celal Sokak) birleştiği yerde ve adı geçen sokağın sağ köşesindedir. Türbe, bugün mezarlığın bir parçası olmuştur. Hatice Sultan olduğu sanılmaktadır. Hatice Sultan'ın Üsküdar'da sarayı, Ayvansaray'da sebili ve çeşmesi vardır. 1156 (1743)'te vefat etti. Kabri, İstanbul Yeni Cami Türbesi'ndedir. Oğlu Üsküdar Sarayı'nda vefat etmiş olmalıdır. Türbenin karşı köşesinde Şeyhülislâm Mehmet Kâmil Efendi'nin aile sofası bulunmaktadır. Buradaki mezarlık duvarında, hançer kabartmalı bir lâhdin yan kapağı mevcuttur. Bu lâhdin Ahmet Bey'e ait olduğu sanılmaktadır. Mezarlık duvarları yapılırken dolgu malzemesi olarak kullanılmıştır. Hançer kabartmalı lâhitler pek az olup biri Üsküdar'da Mihrimah Sultan Camii yan kapısı yanındaki Osman Bey'e aittir.


Ahmet Çelebi Camii

Mabet, Açıktürbe Sokak ile Hüdayi Mahmud Sokağı'nın birleştiği yerde ve ikinci sokağın sağ köşesindedir.. Cami hakkında Hadîka'da şu bilgi vardır: "Banisi Ahmet Çelebi adında bir hayır sahibi olup mihrap önünde medfundur. Mezartaşında "Huvelbaki Sahibul hayrat merhum el-hac Ahmed Çelebi ruhiyçun el-Fatiha sene 975 (1567 Miladi) yazılıdır. Mescidin yapılış tarihi 975 (1567)'dir. Camiin Ahşap minaresi Mimari açıdan özel ve dikkat çekicidir. Cami 1181 de ve 1211 deki yangınlarda yanmış ve tekrar yaptırılmıştır.


Ahmet Efendi Namazgâhı


Alaca Minare Mescidi (Murat Kaptan Mescidi)

Mescit, Alaca Minare Sokağı ile Kartal Baba Caddesi'nin birleştiği yerde ve sokağın sağ köşesindedir. Karşısında Hacı Dede Nakşibendî Tekkesi Camii ve hazîresi vardır. Bu mescit Kanunî devri kaptanlarından Murad Reis tarafından yaptırılmıştır. Hadîkatü'l-Cevâmi'de şu bilgi vardır: "Bânisi Hoca Murad nam kapudan olub merkadi ve tarih-i vefatı malûm değildir. Mürûr-ı eyyâm ile minaresi harâb oldukta Sultan Mahmûd Hân-ı evvel hazretlerinin valideleri Saliha Sultan hazretleri müceddeden bina ve ihya buyurmuşlardır. Mescid-i mezbûr mukabilinde tarik-i Nakşibendiye'den el-hac İbrahim Efendi'nin tekkesi vardır ki Alaca Minare Tekyesi denmekle maruftur. Mahallesi yoktur." Murat Reis'in yine Üsküdar'da ve bu camiden 200 m. ileride Tahtaravancı Sokağı ile Çinili Mescit Sokağı'nın birleştiği yerde bir mescidi daha vardır. Murat Reis 1012(1603) tarihinde vefat ettiğine göre mescidi bu tarihten evvel yaptırmış olmalıdır. Mescit zamanla harap olmuş ve Sultan I. Mahmut'un (1730-1754) annesi Saliha Sultan tarafından yeniden yaptırılmıştır. Saliha Sultan, 21 Eylül 1739 tarihinde vefat ettiğine göre ibadetgâh yapılışından takriben 130 sene sonra yenilenmiştir. Arakiyeci Hacı Mehmet Efendi Mahallesi hudutları içinde bulunan mabet, 1310 (1892-93) tarihinden evvel yanmış veya yıkılmış olduğundan, Mir'at-i İstanbul adlı eserin sahibi " İşbu mescidin bugün yalnız harap bir minaresi kalmıştır" demektedir. Muntazam kesme taştan yapılmış minaresinin kaidesi bugün de mevcuttur. Arsası elan boştur. Tayyarzâde Atâ Bey, ünlü tarihinde, Alaca Minare Camii'nin "Eski Valide ve Ak-yapı ve Nuhkuyusu civarındaki Moravî Kuyusu mevkiinde" olduğunu beyan etmektedir. Bu civarda bulunan, Kapıağası Yakub Ağa Medresesi ve muhteşem çeşmesi, ak kesme taştan yapıldığı için Akyapı adı ile meşhur idi. Moravi Kuyusu ise, çeşmenin önünde ve yol aşırı yerde köşede olup, elan mevcuttur. Alaca Minare Mescidi'nin minare kaidesi Haziran 1990 tarihinde yol genişletilmesi bahanesiyle kaldırıldı. Bugün bir kuyu ve biri büyük diğeri küçük kitâbesiz iki abdest teknesi kalmıştır.


Alaca Minare Tekkesi (Şeyh Sadık Efendi Tekkesi)

Âyin günü Perşembe olan bu Nakşibendî Dergâhı, Kartal Baba Caddesi, Köprülü Fazıl Paşa Sokağı ve Boybeyi Sokağı ile Miroğlu Sokağı'nın çevirdiği adayı kaplayan büyük bir tekke idi. Mescidi, aşhanesi, müştemilât binası, çeşmesi, küçük hamamı ve hazîresi vardı. Bugün bir çoğu yok olmuş, kalanlar ise, virane haline gelmiştir. Hadîkatü'l-Cevâmi yazarı, Alaca Minare Camii bahsini anlatırken, bu tekke hakkında da şu bilgiyi vermektedir: "Alaca Minare Camii karşısında Nakşibendiye tarikatinden el-hac İbrahim Efendi'nin Tekkesi vardır ki Alaca Minare Tekkesi adıyla anılır." Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere, tekke, ismini Alaca Minare Camii'nin karşısında bulunmasından dolayı almıştır. Buna rağmen farklı bir kaç isimle de anılmaktadır. Hadîkatü'l- Cevâmi yazarı, Alaca Minare Tekkesi dediği halde, Ahmet Münib Efendi, Mecmua-yı Tekaya adlı risalesinde, Şeyh Sadık Efendi Tekkesi diye kaydetmekte ve tekkenin Hacı Dede Tekkesi ismi ile de anıldığını belirtmektedir. Tekke, 1143 (1730) tarihinde Hacı Dede tarafından yaptırılmıştır. Dergâhın esas kapısı, Kartal Baba Caddesi tarafındadır. Kapının sağında semahane olarak kullanılan mescit bulunmaktadır. Şimdi yalnız dört duvarı kalmıştır. Son cemaat yerindeki kabirlerden eser yoktur. Kapının sol tarafında ahşap, şahnişli şeyh evi ve şahniş altında, Hüsameddin Ağa'nın 1206 (1791) tarihli çeşmesi görülmekte idi. Mescidin sol tarafındaki hazîre bugün de mevcuttur.


Alemdağ Caddesi Namazgâhı (Bostancıbaşı Namazgâhı)

Namazgâh, Kısıklı ile Ümraniye arasında uzanan Alemdağ Caddesi üzerinde ve bu namazgâhtan dolayı, Namazgâh Mevkii ismiyle bilinen yerdedir. Bir zamanlar, inişli çıkışlı ve parke taşı döşeli olan bu yolun sol tarafında aralı klarla dizilmiş, kitâbesiz ve suyu daima akan beş çeşme ve bir kuyu vardı. Sağ tarafta ve eski Çakaldağı yeni Ferah Caddesi karşısında Büyük Çamlıca Hastahanesi bulunmaktadır. Ferah Caddesi ilerisinde Çakaldağı Mezarlığı vardır ki, eski Hariciye bakanlarından Yusuf Kemal Tengirşek aile hazîresi buradadır. Mezarlık kapısının sağ taraıfnda, musalla taşı vazifesi gören yedi satır halinde ondört mısralı ve 1248 (1832) tarihli, Sultan II. Mahmut'un bir çeşme kitâbesi görülmektedir. Namazgâhın yanında ahşap, Namazgâh Camii bulunmaktadır. Namazgâh, onbir adım eninde ve onyedi adım boyunda olup, beş taş basamakla çıkılmaktadır. Kıble taşındaki iki satırlık yazı okunmaz haldedir. Yalnız altındaki 1277 (1860) tarihi okunmaktadır. Etrafını demirli ve babalı bir korkuluk çevirmiştir. Kıble taşının sol tarafına sonradan abdest muslukları mahalli yapılmıştır. Tarihsiz ve yazısız kuyusu cami kapısı önündedir. Üzerinde bir tulumba vardır. Eski Ankara Yolu (Naldöken Caddesi) bu namazgâhın önünden geçerdi. Bu bakımdan bir menzil mahalli sayılabilir. Namazgâh, vakıf sicil kayıtlarına göre, Bostancı başı Abdullah Ağa tarafından yapılmıştır. Kısıklı Camii'ni de Abdullah Ağa inşa ettirmiştir. Abdullah Ağa, 895 (1489) tarihinde vefat ettiğine göre namazgâhı bu tarihten evvel yaptırmıştır. Kısıklı Camii bahsine bakınız. Namazgâh Sultan II. Abdülhamit'in harem ağası Cavid Ağa tarafın tamir edilmiştir.


Alemdar Ahmet Baba Türbesi

Türbe, Hakimiyet-i Milliye Caddesi üzerindeki Kara Davut Paşa Camii'nin bu caddeye açılan avlu kapısı içinde ve ulu bir çitlenbik ağacının altındadır. 1958 tarihinde yapılan istimlaklar neticesinde cadde kenarında kalmıştır. Etrafı, beton duvar üzerine demir parmaklıkla çevrilmiş olan, örfî sikkeli şâhidesi üzerindeki kitâbesi şudur: La ilâhe illallah Muhammedun resulullah Alemdar Ahmed Baba sene 1091 gurre-i Ramazan (Eylül 1680) Alemdar Ahmet Baba'nın, Sultan IV. Murat'ın alemdarı olduğu ve 1047 (1638) tarihinde açılan Bağdat Seferi'nde Sancağ-ı ŞeriŞ taşıdığı rivayet edilmektedir. Aynı sene Bağdat teslim olmuştur. 26 Temmuz 1988 tarihinde türbe, nakl-ı kubur yapılarak biraz geriye ve şimdiki yerine alınmış ve bu sırada camiin avlu duvarları da yeniden yaptırılmıştır.


Alemdar Baba Türbesi

İsmini verdiği Alemdağı üzerinde ve bu dağın köye bakan yamaçlarında ve oldukça yüksek bir mevkidedir. Alemdağı-Şile Yolu'nun sol tarafında bulunan bu açık türbe, bugün askeri bölge içinde kalmış bulunduğundan çok bakımlıdır. Türbeye, Kışla Otobüs Durağı'nda indikten sonra, önünüze çıkan asfalt yoldan gidilir. Yolun iki başında birer bakkal dükkânı vardır. Takriben kırk dakika yüründükten sonra varılır. Diğer bir yol da, Alemdağı Köyü içinden geçmektedir. Alemdağı merkezinde otobüsten indikten sonra soldaki yola sapılır. Biraz ileride ve solda 1972 tarihinde yapılan yeni cami vardır. Daha sonra da dört yol ağzı mevkiindeki eski köy meydanına varılır. Burada set üzerinde bir kahve, Ermeni Kilisesi iken sonradan cami haline getirilen ve yeni cami yapıldıktan sonra terk edilen mabetle birlikte onun yan tarafında ve yol üzerinde de kitâbesiz bir çeşme vardır. Çeşmenin önündeki yoldan 40 dakika kadar yüründükten sonra türbenin önüne varılır. Etrafını alçak bir duvarın çevirdiği Alemdar Baba kabrinde kitâbeli bir taş yoktur. Üzerinde her zaman iki Türk Bayrağı dalgalanmaktadır.


Alemdar Baba Kimdir?


Türklerin Anadolu'ya yerleşmesinde büyük emeği geçen Alemdar Baba, ünlü bir Türk kumandanı olup asıl adı Tur-Hasan Bey'dir. Bundan bozma olarak Turasan veya Torasan isimleriyle de anılır. Battal Gazi Destanı'nın bir devamı olan Danişmendname'ye göre, merkezi Malatya'da bulunan Danişmendliler emaretinin kurucusu ve Sultan Melik Şah'ın (1072-1092) ümerası Emir Danişmend Ahmed Gazi (öl. 1104 Niksar) "Hazreti Peygamber'in bir işareti ile Rum (Anadolu) gazasına memur olur." Cihada başlamak için Bağdat'a Halife'ye adam gönderip izin ister, Halife de Danişmend Gazi'ye ve Turasan Bey'e ferman yazar, onlara hil'at ve sancak ile, Battal Gazi (öl. 740 Seyitgazi) ve Ebu Müslim'in (öl. 755) bayraklarını da gönderir.


Ali Rıza Efendi Türbesi

Türbe, Sultantepe, Münir Ertegün Sokak (eski Servili Köşk Sokak) üzerinde ve Özbekler Tekkesi'nin sol tarafındaki mezarlığın önündedir. Karşısında, Cemile Sultan'dan sonra, Nuri Demirağ'a intikal eden koru bulunmaktadır. Cemile Sultan, Abdülmecit'in kızı, Mahmut Celâleddin Paşa'nın eşi olup 1915'te vefat etmiştir. Türbe, yığma taştan, ahşap çatılı olarak yapılmıştır. Arka ve sağ cephesinde birer hâcet penceresi vardır. İçinde bir ahşap sanduka bulunmaktadır. Halk arasında, Hacı Hoca Türbesi diye bilinmektedir. Oysa, Hacı Hoca Semerkandî Şeyh Abdullah Efendi'nin bu türbe ile bir alâkası yoktur. Abdullah Efendinin şâhidesi sağ taraftaki tekke duvarının yanındadır. Mermer söveli, demir kapısı üzerindeki büyük mermer kitâbeden öğrendiğimize göre türbede, onbeş yaşında vefat eden Ali Rıza Efendi gömülüdür. Ali Rıza Efendi'nin kim olduğu belli değildir.


Altunizâde Camii

Altunizade Camii , Hacı İsmail Zühtü paşa tarafından 1282 tarihinde yaptırılmıştır. Cami aynı isimle bilinen semtte ve Küçük Çamlıca Caddesi ile Tophanelioğlu-Koşuyolu'nun birleştiği yerdedir. Kare plânlı mabet, kârgir olup tek kubbelidir. Kubbe dört kemer üzerine oturtulmuştur. Alt üst pencerelerden ışık alır. Sağ taraftaki minaresi, alemine kadar kesme taştandır. Son cemaat yerindeki üç kapıdan sahna girilir. Kadınlar mahfeli balkon şeklindedir. Minber ve vaiz kürsüsü, cilâlı mermerden yapılmış olup kabartma desenlerle bezenmiştir. Duvarlarında Hattat Sami Bey'in emsalsiz levhaları asılıdır. Mabedin duvarları ve kubbesi renkli, el işi şekillerle süslenmiştir. Minberindeki sancak camiin en kıymetli hatırasıdır. İsmail Efendi, 93 Harbi diye bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi başlayınca, vatanseverli ğin en güzel örneğini göstererek, bir gönüllü tabur teşkil etmişti. Bu taburun iaşesini, mühimmâtını, elbiselerini kendisi temin etmiş ve geride kalan asker ailelerinin bakımını da üstlenmişti. Sancak, bu gönüllü Altûnîzâde Taburu'nun sancağıdır. İsmail Efendi camiin yanına bir Rüşdiye mektebi, bir hamam, muvakkithane, çeşme ve camie vakıf olarak bir sıra dükkân yaptırmıştır. Bugün mektep yıkılmış olup, hamam ise harabe halindedir. Camide onarım ve restorasyon faaliyeti sürdürülmektedir.


Arakiyeci Hacı Mehmet Ağa Mescidi (Kapıağası Mescidi)

Mescit, Toptaşı Caddesi ile Harmanlık Soka ğın birleştiği yerde ve sokağın sol köşesinde idi.. Mescit, Arakiyeci (Takkeci) Hacı Mehmed Ağa tarafından yaptırılmıştır. Bu zat, 950 (1543)'te vefat ettiğine göre, mabet bu tarihten evvel yapılmış olmalıdır. Mescit, 200 yıl kadar sonra Reisü'l-küttab Abdullah Efendi'nin (Abdi Efendi) minber koyması ile cami haline gelmiştir. Damat İbrahim Paşa'nın mühürdarı da olan Abdi Efendi 2 Safer 1178 (1 Ağustos 1764) tarihinde "Saray-ı Padişâhî"de Cami, çok harap durumda iken 1930 tarihlerinde yıkılmıştır. Yeri yakın zamana kadar arsa halinde iken üzerine tek katlı bir meşruta yapılmıştır.


Araplar Mezarlığı

Mezarlık İbrahim Ağa camii civarında bir Sarayardı sokak üzerindedir.Adını buradaki çeşmeden almıştır.


Arif Dede Efendi Tekkesi

Tekke, eski Toptaşı Caddesi ile Harmanlık Sokağı'nın birleştiği yerde ve sokağın sol köşesinde bulunan Arakiyeci Hacı Mehmed Mescidi (Kapıağası Mescidi) içinde tesis edilmiştir. Karşısında, Akyapı adı ile anılan ünlü Kapıağası Yakup Ağa'nın Mektebi ve çeşmesi vardır. Mescit binası yerinde bugün meşruta bulunmaktadır. Şeyh Mehmet Arif Dede Efendi, Şeyh Abdurrahman Efendi'nin halifesi olup 1165 (1751) tarihinde Nureddin Cerrahî Tekkesi'nde doğdu. Vefatı, 20 Şevval 1238 (1 Temmuz 1823) tarihindedir. Kabri, Nureddin Cerrahî Türbesi'ndedir. Arif Dede Efendi yine Üsküdar'da Şeyh Hafız Tekkesi'nin de şeyhi idi. (Bu tekke bahsine bakınız.) Arif Dede Efendi'nin kardeşi Zeynel-Abidin Efendi'nin oğlu Abdülaziz Zihni Efendi 1213 (1798) tarihinde tekkede doğmuştur. Bir müddet, Eyüp Nişancası'ndaki Sertarikzâde Tekkesi'ne şeyh oldu. 1238 (1822) tarihinde Nureddin Âsitânesi şeyhi olmuş ve burada vefat etmiştir. Sandukası Nureddin Türbesi'ndedir. Sicill-i Osmânî yazarı, Hüdâyî Âsitânesi şeyhi Ruşen Efendi bahsinde "Celvetiyye'den Mudanya'da sakin Şeyh Abdurrahman Efendi'nin oğlu olup 1132 (1719)'da doğdu. 1149 (1736)'da babasıyla İstanbul'a gelip, babası Kapuağası Tekkesi şeyhi oldu, bu da ilim tahsil eyledi" dediğine göre Şeyh M. Arif Dede Efendi Tekkesi, yukarıda belirtilen tarihten çok evvel kurulmuş olmalıdır. Şeyh Arif Dede Efendi Tekkesi, Mecmua-yı Tekaya'da kayıtlı değildir. 1840 tarihli tekkeler listesinde "Nakşibendiyye'den Ebu'l-TevŞk İbrahim Efendi Tekkesi, der Akyapı, der Üsküdar" diye kayıtlı bir tekke vardır ki, âyin günü Perşembedir. Bu tekkenin adı Mecmua-yı Tekaya'da yoktur. Şeyh Mehmed Arif Dede Efendi Tekkesi'nin son adı, Ebu'l-TevŞk İbrahim Efendi Tekkesi olmalıdır. Arakiyeci Hacı Mehmed Ağa Mescidi önünde ve Kasımağa Sokağı'nın sağ köşesinde, Moravî Şeyh Yahya Efendi'nin açtırdığı bir kuyu vardır ki Moravî Kuyusu adı ile ünlü idi. Kuyu, bugün de mevcut olup bileziğinde yazı ve tarih yoktur. Şeyh Yahya Efendi 1184 (1770)'de vefat ettiğine göre, kuyuyu 1760-70 tarihleri arasında açtırmış olmalıdır.


Asadar Baba Türbesi

Bu açık türbe, Bülbüldere semtinde ve Feyziye Camii'nin avlusu yanında ve Selânikliler Sokağı'nın sol tarafında ve iki çatallı ulu bir çınar ağacının yanındadır. Türbede Celvetî sikkeli bir şâhide bulunmaktadır. Üzerinde şu kitâbe vardır: Asadar Baba Pir Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri'nin Asadarı. Lillâhi'l-Fatiha Sene 1038 (1628-29) Türbenin etrafını beton bir vibet çevirmiş olup hâlâ ziyaret edilir. Hüdâyî Hazretleri, 3/4 Safer 1038 (2/3 Ekim 1628) tarihinde vefat ettiğine göre, esas ismini bilmediğimiz Asadar Baba'nın da aynı yılda vefat ettiği anlaşılmaktadır. Eskiden "yürümesi geç kalmış çocuklar getirilip etrafında gezdirilir, bu ziyaretten sonra yürüdükleri" söylenirdi. Bu ulu çınarın altında 1908 tarihinden evvel bayram yeri kurulurdu.


Aşçıbaşı Camii

Cami, eski adı Kuyubaşı olan şimdiki Kapıağası mevkiinde ve İnadiye Camii Sokağı üzerindedir. Mabedin iki yanından Mehmet Çavuş Sokağı ile Aşçıbaşı Mektebi Sokağı geçmekte ve bu yollar arasındaki camiye de kısa çıkmaz sokaklar ile gidilmektedir. Hemen karşısında Aşçıbaşı Mezarlığı da denilen Karacaahmet kabristanının l0. Ada'sı ve Zeliha Hanım Sebili kitâbesi vardır. Sol tarafındaki mektepten eser kalmamıştır. Mabet, Hadîka yazarının verdiği bilgiye göre, Sultan IV. Mehmet'in (1648-1687) aşçıbaşısı Mehmet Ağa tarafından yapılmıştır. Camiin karşısındaki Karacaahmet Mezarlığı'nda ve yol kenarındaki set üzerinde, Hindistan'a elçi olarak gönderilen Salim Mehmet Efendi'nin yanında bulunup orada 6 sene kalan Yağlıkçı Esnafı'ndan Yusuf Ağa'nın kabri vardır. Kabir taşına göre 18 Rebiyülâhir 1167 (Şubat 1754)'te vefat eden Yusuf Ağa, Aşçıbaşı Selim Ağa'nın çırağı olup Yağlıkçızâde Sadrazam Mehmet Emin Paşa'nın da (öl. 1769) babasıdır. Mabedin İnadiye Camii Sokağı boyunca uzanan avlu duvarı iri kesme taştan yapılmıştır. Kemerli kapasının sağ tarafında iki, sol tarafında ise, klâsik demir parmaklıklı altı penceresi vardır. Küçük hazîresinde beş kabir görülmektedir. Kapının sağ tarafında ve pencerenin altında kitâbesi olmayan bir sebil teknesi bulunmaktadır.


At Pazarı Namazgâhı

Namazgâh, Toptaşı Caddesi üzerinde idi. 1920-25 tarihlerinde yok olan bu namazgâhın yeri bugün arsa halindedir. Halk arasında namazgâh mahalli olarak bilinir. Kimin tarafından ve hangi tarihte yapıldığı belli değildir. Bugün yalnız kitâbesiz kuyusu durmaktadır. Karşısında, Atpazarı'nın meşhur yapısı olan Sulu Han vardır ki, arsasına Ergin Sineması yapı lmıştır. Bu hanın kapısı yanında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın eşi Fatma Sultan'ın 1141 (1728-29) tarihli çeşmesi vardı. Yıkılmış olan bu çeşmenin kitâbesi Yeni Cami avlusundadır. Bu çeşme bahsine bakınız. Namazgâhın yakınında ise, Kızlar Ağası el-hac Mehmet Ağa'nın 998 (1589-90) tarihinde yaptırmış olduğu çeşmesi, mektebi ve meşhur Kemerli Camii bulunmakta idi. Camiin yeri yola gitmiş olup diğerleri bugün de mevcuttur. Mehmet Ağa Çeşmesi bahsine bakınız. Mehmet Ağa'nın, Tabaklar Camii Sokağı'nın köşesinde de 995 (1587) tarihli bir çeşmesi ve namazgâhı vardır.


At Türbesi

At Evliyası ismiyle de anılan kabir, Selimiye civarında, Harem İskelesi Sokağı ile Selimiye Hamam Sokağı'nın birleştiği yerde ve ikinci sokağın sol tarafında, yüksek bir bahçe içinde idi. Tam karşısındaki meydanın ortasında, takriben 1220 (1805-6) tarihlerinde Sultan III. Selim'in süt annesi 'Daye Kadın' tarafından yaptırılan namazgâh bulunuyordu. Sisli Kır, Sultan II. Osman'ın (1618-1622) sevgili atının ismidir. 1028 (1619) tarihinde ölmüş ve Padişah iradesiyle Üsküdar Sarayı'nın bahçesine gömülmüştür. 1169 (1755-56) tarihinde Üsküdar Sarayı'nın yıkılması, 1805 tarihinde Selimiye Mahallesi'nin yapılması üzerine mezar açıkta kalmış ve At Evliyası diye şöhreti bütün İstanbul'u sarmıştır. Sancılı atlar, şifa bulur ümidiyle bu mezarın etrafında üçer defa dolaştırılırdı. Bir bahçe içinde bulunan kabir taşı, hasta atların ziyaretlerini kolaylaştırmak kastıyle yerinden sökülerek bahçe duvarına dayanmıştı. Bunu haber alan Müze Müdürü Halil Edhem Bey (1861-1938), (müdürlük dönemi: 1910-1931) kaybolur düşüncesi ile taşı 1930 senesinde Topkapı Sarayı Müzesi'ne getirtmiştir.


Atik Valide Sultan Tekkesi (Karabaş-ı Velî Tekkesi)

Toptaşı mevkiinde ve Valide-i Atik Camii'nin yan tarafında ve Tekke Önü Sokak üzerindedir. Tekke, bir medrese binası tarzında olup etrafında hücreler, ortasında büyük bir avlu vardır. Nurbânu Valide Sultan tarafından, Toptaşı Camii ile beraber Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. Burası âyin günü Pazar olan bir Şabaniyye Tekkesi idi.


Atpazarı Osman Efendi Mescidi

Mescit, Atpazarı semtinde, eski Atpazarı Caddesi, Yeni Toptaşı Caddesi ile Beygirciler Sokağı'nın birleştiği yerde ve köşedeki 1141 (1728) tarihli Genç Mehmet Paşa Çeşmesi'nin arkasında idi. Mabedin duvarları yığma moloz taşından olup küçük minaresi ve çatısı ahşaptı. Kapı karşısında medrese tarzında yapılmış derviş hücreleri vardı. Bugün yeri park olarak kullanılmaktadı r. Osman Efendi, semtinden dolayı, Atpazarî lâkabıyla ünlü idi. Hadîka yazarı, "Mehmed Sabûrî Efendi'nin 1130'da vefat etmesi üzerine Hüdâyî Dergâhı'na şeyh oldu" demektedir. Oysa Silsile-i Celîle-i Celvetiye'de Sabûrî Efendi'den sonra oğlu İsmail Efendi'nin şeyh olduğu görülmektedir. İsmail Efendi çok küçük olmasından ona vekâlet etmiş olabilir. Zaten kendi tekkesini 1133'de yaptırdığına göre, Hüdâyî Şeyhi olarak pek az kaldığı ve asaleten de atanmadığı için de buradan ayrıldığı anlaşılmaktadı r. Şimdiki mabet kare plânlı ve tek kubbelidir. Kubbesi sekiz yüzlü bir kasnağa oturtulmuştur. Mermer söveli ve kemerli kapısının takına bir âyet-i kerime hak edilmiştir. Bu kapı önünde, dört sütunlu ve üç kubbeli bir revak vardır. Alt üst pencerelerden ışık alır. Minberi mermer olup mihrabı Sümerbank'ın neŞs çinileri ile kaplanmıştır. Sağdaki minaresi, mabet gibi kesmetaş ile kaplanmı ştır. Şerefesinin altı sarkıtlıdır. Minare kaidesine konulan bir levhada cami-i şerifin merhum Hacı İbrahim Şakir'in eşi Hacı Semiha Şakir tarafından yapıldığı yazılıdır. Kıble tarafındaki sekiz yüzlü şadırvanın üstü, sekiz mermer sütunun taşıdığı sivri bir kubbe ile örtülmüştür. Gerek mabet ve gerekse şadırvan neis eserlerdir. Hacı Bedel'in bu mabet civarında ayrıca bir mektebi vardı.


Avnizâde Tekkesi

Âyin günü Cumartesi olan bu Kadirî Tekkesi Divitçiler Mahallesi'nde, Arakiyeci Sokağı ile Eski Ekmekçi Başı Sokağı arasında idi. Tapu kayıtlarında, tekkenin yerinin, 209 Ada, 33 parsel diye kayıtlı olduğu görülmektedir. Fakat, Şeyh Mehmet Efendi mezarının parsel nosu siliktir Bu tekke de, İstanbul'un birçok tekkelerinde olduğu gibi, bir çıkmaz sokak üzerine kurulmuştu. Üsküdarlı Ahmet Münib Efendi'nin 1890 tarihlerinde yazmış olduğu, Mecmua-yı Tekaya'da tekkenin yeri arsa olarak gösterilmiştir ki, bugün de böyledir. Dergâhın üzerinde bulunduğu çıkmaz sokağın nihayetinde ve Eski Ekmekçi Başı Sokağı yakınında Şeyh Mehmet Efendi'nin, bugün mevcut olmayan kabri vardı. 1040 (1630-31) tarihinde vefat eden Şeyh Mehmet Efendi'nin yanında, 1168 (1754-55) yılında vefat eden İmam Mesut Efendi medfun idi.


Ayazma Camii

Cami, Ayazma adıyla bilinen semtte, Ressam Ali Rıza Bey ve Mehmet Paşa Değirmeni sokakları arasındadır. Sultan 3. Mustafa tarafından 1174 H ( 1760 M) de yaptırılmıştır. Bölgeye adını veren ayazma, bu isimli lokantanın hemen arkasındaki bir evin bahçesindedir. Mehmet Paşa Değirmeni Sokağı'nın sol tarafında bulunan bu su, kesmetaş ve tuğla hatıllı olarak yapılan bir mahzenden çıkmaktadır. Camiin Ressam Ali Rıza ve Mehmet Paşa Değirmeni Sokaklarına açılan üç avlu kapısı vardır. Harpuştalı yüksek kapılar birer tak halinde olup, mabet gibi kesme taştandır. Arazi meyilli olduğundan cümle kapısına, Selimiye Camii'nde olduğu gibi, kesmetaş korkuluklu ve iki taraşı bir rampa ile çıkılır. Bu kapıların iç ve dış alınlarına ayetler yazılmıştır. İki yan kapı ların duvarlarına da birer kuş evi yapılmıştır. Mabedin önünde, sekiz ince mermer sütunun taşıdığı üç kubbeli bir revak vardır. Ortadaki beşik kubbedir. Son cemaat yerinin etrafı, som mermer bir korkulukla çevrilmiştir. Cümle kapı sının iki yanında ikişer pencere ve bu pencerelerin arasında, üzerinde ayet yazılı, mihrapçıklar vardır. Üstte ve kapının iki tarafında birer selâ köşkü yapılmıştır. Arazinin meylinden dolayı, son cemaat yerine, yarım daire şeklinde, oniki mermer basamakla çıkılır. Hünkâr mahfelinde mavi -beyaz renkte çinili duvar ve gayet sanatkârane bir kavukluk bulunmaktadır. Cami cephelerindeki kuş evleri birer sanat şaheseridir. Mezarlığında üsküflü iki taş yanında saray ricalinin kabirleri yer almaktadır. Yanda yangın havuzu da vardır.


Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı


Ayrılık Çeşmesi Namazgâhı

Namazgâh, İbrahim Ağa semtinde ve Ayrılık Çeşmesi mevkiindedir. İki yanından Taş Köprü Caddesi ile Saray Ardı Sokağı geçmektedir. Üsküdar'ın en büyük namazgâhlarından biri idi. 18.50 metre uzunluğundaki iri kesme taş set duvarı yalnız sokak tarafında kalmış olup diğerleri yok olmuştur. Arazinin meylinden dolayı bu taraftaki duvarın yüksekliği oldukça fazladır. Namazgâh arsasına bir çok gecekondular yapılmıştır. Kıble taşı kayıptır. Yalnız, mermer bir kuyu bileziği ve hayvan sulamağa yarayan kaba taştan yapılmış bir yalak mevcuttur. Namazgâhın hangi tarihte yapıldığı belli değildir. Yalnız karşısındaki Ayrılık Çeşmesi 1009 (1600-1) tarihinde Darü's-saâde Ağası Gazanfer Ağa tarafından yapıldığına göre bu sıralarda inşa olunduğu söylenebilir. Fakat bu kesin değildir. Türk-İslâm Eserleri Müzesi'nde 3336 No. ile kayıtlı İbrahim Paşa Suyolu Haritası'ndaki resimden namazgâhın alelade bir kıble taşından ibaret olmadığı bir kapısı, merdiveni ve sütunlar üzerine oturtulmuş bir külahının bulunduğu görülmektedir. Namazgâh bir minber şeklinde olup cuma namazı kılınabilecek biçimde muntazam kesme taştan yapılmıştır.


Ayşe Hanım Sultan Türbesi

Türbe, Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi Türbesi'nin sol tarafında ve ilerisindedir. Bu tarafta, birbirine bitişik ve birbirinin içinden geçilen dokuz türbe vardır. Ön tarafında Reisü'lhulefa Şeyh Ahmet Efendi Türbesi, sağ tarafında Hanımefendiler Türbesi arka tarafında ise Sadrazam Halil Paşa Türbesi bulunmaktadır. Türbe, tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra bakımsız kalmış ve 1935-40 tarihleri arasında ahşap çatıları çökmüş, sandukaları dağılmıştır. Türbenin yollarındaki halılar, sanduka örtüleri, önlerindeki levhalar ve duvarlarındaki kandillikler de bu arada kaybolmuştur. Türbenin içinde şimdi beton olan dört sanduka vardır. Bunlardan biri Ayşe Sultan'a aittir. Yanında, torunu Mehmet Paşa'nın, Hz. Hüdâyî Efendi'nin kızı Ümmü Gülsüm Hanım'ın (öl. 1021/1612) ve eşinin kabirleri bulunmaktadır. Hümâşah Ayşe Sultan adıyla da bilinen Ayşe Sultan, Kanunî Sultan Süleyman'ın torunu, Mihrimah Sultan ile Sadrazam Rüstem Paşa'nın kızıdır. Ayşe Sultan, Sadrazam Semiz Ahmet Paşa ile evlendirilmiş ve ondan Abdurrahman Bey, Mehmet Bey, Şehid Mustafa Paşa ve Osman Bey adlı dört oğlu olmuştur. Ahmet Paşa'nın 988 (1580) tarihinde vefatı üzerine, 990 (6 Nisan 1582)'de Nişancı Feridun Bey (Paşa) ile evlenmiş ve bu eşini de ertesi yıl kaybetmiştir. 1003 tarihinde (1594-95) oğlu ile hacca giden Ayşe Sultan, dönüşünden kısa bir zaman sonra Üsküdar'daki sarayında vefat etmiştir. (Bu saray bahsine bakınız.) Kendisinin, Saliha Hanımsultan'dan başka adı bilinmeyen ve Hasan Bey ile evlenmiş bir kızı daha vardır. Bir rivayete göre Ayşe Sultan, Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi ile de evlenmiştir. Bu izdivacın 1590 tarihlerinde olduğu sanılmaktadır. Bu isimle bilinen meşhur camii, 1003 (1594-95) tarihinde yaptırmıştır. Kendisinin bundan başka, İmrahor Semti'nde kendi ismi ile anılan bir Celvetî Tekkesi, bir çeşmesi ve iki katlı bir darü'l-kurrası vardır. Çok zengin bir kadın olan Ayşe Sultan'ın birinci oğlu Abdurrahman Bey, Cağalazâde Sinan Paşa'nın bir kızıyla evlenmiş ve bundan 'Civan Kapıcıbaşı', 'Semin' ve 'Sultanzâde' lakaplarıyla anılan Mehmet Paşa dünyaya gelmiştir. 1005 (1596-97) tarihinde vefat eden Abdurrahman Bey Mihrimah Sultan Camii Türbesine gömülmüştür. Ayşe Sultan'ın diğer oğlu Mehmet Bey, Bosna Valisi Telli Hasan Paşa zamanında Hersek Sancak Beyliği'nde bulunuyordu. Ağabeyi Mustafa Paşa ise, Kilis Sancak Beyi idi. Avusturyalılar'la yapılan ve tarihlere Kulpa Bozgunu adı ile geçmiş olan savaşta, 20 Haziran 1593 tarihinde, Kulpa Nehri'nde boğularak veya döğüşerek şehid olmuşlardır. Ayşe Sultan'ın dördüncü oğlu olan Osman Bey, 999 (1590-91) tarihinde vefat etmiş ve Mihrimah Sultan Camii Türbesine gömülmüştür.


Ayşe Hatun Namazgâhı

Namazgâh, Çiçekçi semtinde, Tıbbiye Caddesi ile Harem İskelesi Sokağı'nın birleştiği yerde ve sokağın sağ köşesindedir. Karşısında III. Selim'in 1217 (1802) tarihinde yaptırmış olduğu büyük çeşme, sol tarafında meşhur Çiçekçi Kahvesi ve arka tarafında ise Karacaahmet Mezarlığı'nın bir parçası bulunmaktadır. Burada bir de, 1318 (1900) tarihli Naci Bey ve Meymenet Hanım'ın hayratı olan bir kuyu vardır.


Ayşe Sultan Tekkesi

Âyin günü perşembe olan bu Celvetî Tekkesi, İmrahor Mahallesi'nde ve Öğüdül Sokak üzerinde bulunuyordu. Tekkenin önünde, 1007 (1598) tarihli ve kendi adı ile anılan çeşmesi, tam karşısında babasının yaptırmış olduğu sıbyan mektebi, sol tarafında ise Mirahur Mehmet Ağa Camii ve hazîresi vardır. (Ayşe Sultan Çeşmesi bahsine bakınız.) Ayşe Sultan, Kanunî Sultan Süleyman'ın torunu, Mihrimah Sultan ile Sadrazam Rüstem Paşa'nın kızıdır. İlk önce, Sadrazam Semiz Ahmet Paşa ile evlendirilmiş; ondan, Abdurrahman Bey, Hakani Mehmet Bey, Şehid Mustafa Paşa ve Osman Bey adlı çocukları olmuş fakat Ahmet Paşa'nın 988 (1589) tarihinde vefatı üzerine, 990 (6 Nisan 1592)'de Nişancı Feridun Beğ'le evlenmiş fakat Feridun Paşa'nın ertesi yıl vefat etmesi üzerine tekrar dul kalmıştı. Feridun Paşa, Eyüp Sultan'daki, Mimar Sinan yapısı türbesine gömülmüştür. 1003 (1594)'te oğlu ile hacca giden Ayşe Sultan'ın, son defa olmak üzere, Celvetî tarikatının kurucusu, Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi ile evlendiği söylenir. Vefatında vasiyeti gereğince kocasının türbesi yanındaki hazîreye defnedilmiştir. Tekkenin ne zaman yıkıldığı veya âyinlerini durdurmak mecburiyetinde kaldığı belli değildir. 1890 tarihlerinde yazılan Mecmua-yı Tekaya'da Ayşe Sultan tekkesi kayıtlı olduğu halde, şeyhinin isim hanesi boş bırakılmıştır. Bundan da, tekkenin bu tarihten evvel faaliyetini tatil ettiği anlaşılır. Tekkenin adı 1256 ve 1294 tarihli tekkeler listesinde yoktur. Tekkenin şeyhleri belli değildir. Yalnız, duahan Ebu'l-kavak İsmail Hakkı Molla burada 1905'den 1914 tarihine kadar Şeyhlik etmiştir. Kendisi Nakşî idi.


Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi Camii Türbeleri

Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi Camii Türbelerinde gömülü olanlar:
12 no: Şeyh Mesud Efendi (öl. 1067/1656-57).
13 no: Şeyh Mustafa Efendi (öl. 1038/1628- 29).
14 no: Efendi Hazretleri.
15 no: Efendi Hazretleri.
16 no: Sadrazam Halil Paşa (öl. 1039/1629).
17 no: Sadrazam Halil Paşa'nın hanımı.
18 no: Hazretleri Hüdâyî'nin ilk zevcesi.
19-20-21-22 no: Hanımefendi Hazretleri.
23-24 no: ............ (Bilinmiyor)
25 no: Şeyh Mustafa Efendi (öl. 1188/1774-75).
26-27 no: ............ (Bilinmiyor)
28-29 no: Hanımefendi Hazretleri.
30 no: Hüdâyî Hazretlerinin kızı Ümmügülsüm Hanım (öl. 1051/1641-42).
31 no: Hanımefendi Hazretleri.
32 no: Şeyh Şahabeddin Efendi (öl.1234/ 1818-19).
33 no: Şeyh Abdülhay Efendi (öl. 1056/1646).
34-35-36 no: Hanımefendi Hazretleri.
37 no: Şeyh Abdurrahman Nesib Efendi (öl. 1258/1842).
38 no: Şeyh Ruşen TevŞkî Efendi (öl. 1309/1891-92).
39 no: Hüdâyî Hazretlerinin kızı Ümmügülsüm Hanım (öl. 1021/1612).
40 no: Mihrimah Sultan'ın kızı, Kanunî'nin torunu Ayşe Sultan.
41 no: Hanımefendi Hazretleri.
42 no: Ayşe Sultan'ın torunu Mehmet Paşa (öl. 1056/1646).
43 no: Reisü'l-hulefa Şeyh Ahmet Efendi (öl. 1049/1639-40).
44 no: Şeyh Mahmut Gafurî Efendi (öl. 1078/1667-68).
45 no: Şeyh Saburî Dede Çelebi Mehmed Efendi (öl. 1130/1718).
46 no: Müneccimbaşı Şeyh Sadullah Efendi (öl. 1265/1848-49).
47 no: Efendi Hazretleri.
48 no: Efendi Hazretleri.
49 no: Hanımefendi Hazretleri.
50 no: Şeyh Mehmet Efendi (öl. 1053/643-44).
51 no: Şeyh Mehmet Gülşen Efendi (öl. 1339/1920-21).


Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi Tekkesi


Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi Tekkesi Camii

Cami, imaret, türbe, kütüphane, hünkâr mahfeli, çeşme, derviş hücreleri, şeyh evi, fırın ve hamamdan oluşan bu güzel külliye Üsküdar'ın yüksek bir semtinde yapılmıştır. Onbin metre karelik çok geniş bir alana yayılan bu manzumeye, Hüdâyî Mahmut ve Aziz Mahmut sokaklarına açılan avlu kapılarından girilir. Banisi, Mihrimah Sultan ve Sadrazam Rüstem Paşa'nın kızı Ayşe Hanım Sultan'dır. 1003 (1594) tarihinde Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi adına yapıldığından, bu isimle şöhret bulmuştur. 1007 (1598) yılında yapıldığı söylenirse de doğru değildir. Çünki, Hüdâyî Efendi'nin oğlu, Mustafa Ebrar Efendi 1004 senesi vefat ederek şimdiki türbenin bulunduğu yere defn edilmiş ve sonra da türbe yapılmıştır. Kapının sağ tarafında, Kethüda Mehmet Paşa'nın sol tarafta ise, Hüdâyî Efendi'nin iki çeşmesi vardır. Avlu kapısından girildiğinde iki tarafta ahşap meşrutaların olduğunu görürüz. Sağdaki Kapıcı Baba'nın meşrutası imiş. Merdivenli bir yokuş olan avlunun biraz ilerisinde, sağ tarafta, bir hazîre, sol tarafta ise, Şeyhler kabristanı vardır. Sol taraftaki meşrutanın yanında, tonoz damlı ve kapısı kesmetaş söveli, Kâtipler Odası bulunmaktadır. Burada, dergâhın çok büyük olan vakıflarının hesapları yapıldığı gibi, kıymetli mücevherat da saklanırmış. Buradaki yevmiye defterleri, 1976 senesinde Hüdâyî Efendi Türbesi'ne taşınmıştır. Bu daireye hazine dairesi de denirdi. Şeyhler hazîresinin yanında Hüdâyî Efendi Türbesi ve türbe camekânı karşısında ise imaret kapısı vardır. Hünkâr mahfelinin altından geçerek küçük bir meydana gelinir. Burada, Hadîka yazarının bahsettiği binalardan eser kalmamıştır. Meydanın sağ tarafında Lütfi Ağa Kütüphanesi, sol tarafta ise cami bulunmaktadır. Celveti asitanesidir. Türbe girişine bitişik sebili vardır. Şeyh dairesi ahşap iki katlı bina restore edilecektir. Mescidin yan tarafında halen hüdai vakfından imaret faaliyetini sürdürmektedir.


Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi Türbesi

Türbe, kendi ismiyle ünlü camiinin sol tarafındadır. Türbeye camlı bir bölümden girilir. Bu kısım 1918 tarihinde yaptırılmıştır. 1910 veya 1911 senesinde camiin minaresi, yıldırım düşmesi neticesinde türbenin kuyu olan orta sofası üzerine yıkılmış ve burasını harap etmişti. Beylerbeyi'ndeki Beyaz Yalı'nın sahibesi Hıdiv İsmail Paşa'nın kızı Prenses Fatma Hanım harap olan orta sofayı tamir ettirmiş ve bu arada da bu câmekânı yaptırmıştı. Zemini mermer döşeli câmekânın karşısında tonoz çatılı türbedar odası vardır. Burada duvara çakılmış bir demir halkaya bağlanan akıl hastaları telkin yoluyla tedavi edilirmiş. Odanın sol tarafında Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi sebili bulunmaktadır. (Bu bahse bakınız.) Câmekândan bir kapı ile türbe sofasına geçilir. Kapının üzerinde bir satır halinde, dört mısralı mermer bir kitâbe vardır ki, şudur: Bu meşhed mecma'-ı ervâh-ı ecsâd-ı Hudâyî'dir Edeble gir azîzim türbe-i pâk-ı Hüdâyî'dir Dilâ tahsîl idem dirsen eğer zevk-i İlâhî'den Nasîbini alır elbet giren bâb-ı Hüdâyî'den Talik hat ile yazılan bu kitâbenin altında tarih yoktur. İzzî Mehmet Efendi Türbesi karşısındaki hazîrede medfun olan meşhur Şair Kâzım Paşa (öl. 1889) veya Şeyh Ruşen TevŞkî Efendi (öl. 1891) tarafından hazırlanmış olduğu sanılmaktadır. Bu kitâbenin altında, demir kapı üzerinde bir çerçeve içinde bir kitâbe daha vardır. Sülüs yazı ile yazılmış olan dört mısralı levha şudur: Hulûs-ı kalb ile Kâmil yüzün sür hâk-i pâyine Teeddüble niyâz eyle makâm-ı ârifânedir Cenâb-ı kutb-ı a'zamdır bu zât-ı mükerremdir Tarîk-i Celvetî pîri Aziz Mahmud Hüdâyî'dir Ketebe Necmeddin 1373 (1954) Bu şiir, Selimiyeli şair, Şeyh Reşid Üsküdarî tarafından şöylenmiştir. Melâmiyyü'l-meşreb bir kimse olan Reşid Efendi 1925 tarihlerinde vefat etmiştir. Levha, daha sonra ve 1941 tarihinde vefat eden Kısıklı Camii imamı Osman Efendi hattıyla yeniden yazılmıştır. Şimdi görülen yazı ise, türbedar Sayın Mustafa Düzgünman'ın isteği üzerine, amcası büyük üstad Necmeddin Okyay Beyefendi tarafından, 1954 senesinde yeniden yazılmıştır. Eski kitâbe türbe dahilinde mahfuzdur. Türbe sofasının sol tarafında bir kerevet, üzerinde divit ve hokka bulunan bir rahle, sağ tarafta yukarıda adı geçen sebil ve kuyusu vardır. Zarif bir bileziği olan kuyunun, çıkrığı ve bakır kovası mevcuttur. Burada ayrıca büyük bir saat ve onun yanında, içinde iki sandık dolusu hüccet ve raşar dolusu muhasebe defterleri bulunan küçük bir oda vardır. Ahşap beşik tavanını bir Venedik avizesi süslemektedir. Kuyu hakkında bir çok rivayetler vardır ki, halk bu söylentilere sadıkane inanmaktadır. Tatlı olmayan bir suyu bulunan kuyunun mukaddesliğine inanıldığı gibi, Zemzem Suyu'nun bir kolu olduğunu iddia edenler de vardır.


Aziz Mahmut Hüdayi Tekkesi Camii

Cami, imaret, türbe, kütüphane, hünkâr mahfeli, çeşme, derviş hücreleri, şeyh evi, fırın ve hamamdan oluşan bu güzel külliye Üsküdar'ın yüksek bir semtinde yapılmıştır. Onbin metre karelik çok geniş bir alana yayılan bu manzumeye, Hüdâyî Mahmut ve Aziz Mahmut sokaklarına açılan avlu kapılarından girilir. Banisi, Mihrimah Sultan ve Sadrazam Rüstem Paşa'nın kızı Ayşe Hanım Sultan'dır. 1003 (1594) tarihinde Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi adına yapıldığından, bu isimle şöhret bulmuştur. 1007 (1598) yılında yapıldığı söylenirse de doğru değildir. Çünki, Hüdâyî Efendi'nin oğlu, Mustafa Ebrar Efendi 1004 senesi vefat ederek şimdiki türbenin bulunduğu yere defn edilmiş ve sonra da türbe yapılmıştır. Kapının sağ tarafında, Kethüda Mehmet Paşa'nın sol tarafta ise, Hüdâyî Efendi'nin iki çeşmesi vardır. Avlu kapısından girildiğinde iki tarafta ahşap meşrutaların olduğunu görürüz. Sağdaki Kapıcı Baba'nın meşrutası imiş. Merdivenli bir yokuş olan avlunun biraz ilerisinde, sağ tarafta, bir hazîre, sol tarafta ise, Şeyhler kabristanı vardır. Sol taraftaki meşrutanın yanında, tonoz damlı ve kapısı kesmetaş söveli, Kâtipler Odası bulunmaktadır. Burada, dergâhın çok büyük olan vakıflarının hesapları yapıldığı gibi, kıymetli mücevherat da saklanırmış. Buradaki yevmiye defterleri, 1976 senesinde Hüdâyî Efendi Türbesi'ne taşınmıştır. Bu daireye hazine dairesi de denirdi. Şeyhler hazîresinin yanında Hüdâyî Efendi Türbesi ve türbe camekânı karşısında ise imaret kapısı vardır. Hünkâr mahfelinin altından geçerek küçük bir meydana gelinir. Burada, Hadîka yazarının bahsettiği binalardan eser kalmamıştır. Meydanın sağ tarafında Lütfi Ağa Kütüphanesi, sol tarafta ise cami bulunmaktadır. Celveti asitanesidir. Türbe girişine bitişik sebili vardır. Şeyh dairesi ahşap iki katlı bina restore edilecektir. Mescidin yan tarafında halen hüdai vakfından imaret faaliyetini sürdürmektedir.


Baba Nakkaş Namazgâhı


Bağlarbaşı Ermeni, Rum ve Yahudi Mezarlığı

Bağlarbaşında 4 hristiyan ve musevi kabristanı vardır.1884 ile 1887 yılları arasında kapıları yapılan mezarlıklar eski olup, en büyüğü ve en bekımlısı köşedeki bir numaralı Adam isminde bir Ermeni tacirine ait olan mezardır. Bitişiğindeki Rum Kabristanı'nın kapısının üzerindeki mermerde bir kafası ile bacak kemikleri kartmaları görülür.altında da 1880 rakamı vardır. Bakımlı ve temizdir. Yahudilerin Mezarlığı genişletilmiştir. İslam Enstitüsü buraya ölü gömülmesini men ettirmiştir. Kitabesinden anlaşıldığı kadarıyla mezarlık 1884 yılında yapılmıştır. İkinci Ermeni Mezarlığının adı Surb Karabed'tir.Kitabesinden buranın 1888 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Papazların büyüklerinden Surb Asador'un mezarıda buradadır.


Bâkî Efendi Camii (Abdülbâkî Efendi Camii)

Mabet, Sultantepe'de, Servilik Caddesi üzerinde ve Yeşilbaş Bayırı Sokağı'nın 20 adım ilerisindedir. Cadde tarafında, avlu kapısının yanında kârgir, iki katlı eski mektebi, yol aşırı yerde, sağ tarafta, ilerideki köşede meşhur Aktar Faik Efendi'nin ahşap evi bulunmaktadır. Avluya 12 ayak taş merdivenle inilmektedir. Önünde bir kuyu vardır. Avlunun sol tarafında mektebin kapısı mevcuttur. Mektebin önünde mermer bir tekne bulunmaktadır. Hasanpaşanın oğlu olan bu caminin banisi Kadı Abdülbaki efendinin 1142 tarihli mezarı caminin haziresindedir. 1065H(1654 M)de vefat etmiş olan Şair Cevri tarafından söylenmiş sözleri havi cami esas giriş kitabesine göre mabed 1O54 H (1644 M) de yapılmış olup 10 şaban 1292 H (1875 M) de tamir edilmiş ve günümüzdeki şeklini almıştır.


Balaban Tekkesi Mescidi

Mabet, Şemsipaşa ve Doğancılar caddelerinin Keresteciler Sokağı ile birleştiği yerde idi. İsfendiyar Tekkesi Mescidi veya Yağcızâde Tekkesi Mescidi isimleriyle de bilinen mescit için, Ayvansarayî Hafız Hüseyin Efendi eserinde şunları yazmıştır: "Banisi, İsfendiyar ismiyle müsemma bir kimsedir. Kaş miktarda emlak tedarik edip, imam ve müezzin tayin eylemiştir. Bir süre sonra, Sultan III. Mustafa devrinde camiin imam ve müezzini olan Sa'diyye Tarikati'nden Yağcızâde lâkablı, eş-şeyh es-seyyid Ahmed Efendi mescit içinde Sa'diyye Tarikati ayini icrasına başlayınca Sa'dîler Tekkesi olarak tanınmıştır." Haziredeki 1047 H(1637 M ) tarihli Balaban Ahmed Babaya ait taşın Nakşi serpuşu kırıktır..Tekke 1327 yılında Şeyh Aşir efendinin hanımı Ayşe Sıdıka hanım tarafından ihya ettirilerek kapısı üzerine şu kitabe konulmuştur.
Şehinşah Sultan Mehmed han-ı lutf-mutad
Serir-i saltanatda daim olsun Hürrem-ü dilşad.
Bu dergâh asr-ı evvelde yanıp bir arsa kalmışken
Zaman-ı şevketinde oldu inşa ile feyz-abad
Ona bani sani oldu el-an postnişin kim.
Zehi himmetle Şeyh Aşir Efendi eyledi bünyad
Münira hatm-ı hace eyleyüp cevher dedim tarih
BU SADİ HANKAHIDIR OKU GEL HER SEHER EVRAD. 1327 H.(1909 M)
Sadece mezartaşları kalmış bu tekke yeri Üsküdar Belediyesince muhdesleri ve işgalcilerinden arındırılmış ve araştırma kazısıyla temelleri bulunmuş ve eski fotoğraflarına dayandırılarak restorasyon projeleri çizdirilerek kuruldan onaylatılmıştır.2008 yılında inşa edilecektir. (Resim: Balaban Tekkesi restorasyon projesi.( 4.Sempozyum kitabı sah 388.)


Balcı Baba Türbesi (Kovacı Dede Türbesi)

Türbe, Tabaklar Camii civarında ve Balcı Yokuşu Sokağı üzerindedir. Etrafında bir çok tarihi eser vardır. Bugün, Balcı Baba diye bilinen ve sokağa adını vermiş olan zatın asıl ismi Hacı Ahmet Dede'dir. Kendisi, Himmetzâde Tekkesi olarak bilinen dergâhın şeyhi idi. 1140 (1728) tarihinde vefat etmiştir. Tekke, Mecmua-yı Tekaya'da kayıtlı değildir. Ahşap olan türbe, sonradan yıkılmış ve kabir moloz yığınları arasında kalmıştır. 1970 tarihinde, türbe ve tekkenin yerine apartmanlar yapılmıştır. Bu yüzden Ahmet Dede'nin kabri üzerine inşa olunan apartmanın odası altında kalmıştır. Fakat sokaktan görülmektedir. Şâhidesi yoktur. Kovacı Dede ismiyle de maruftur.


Bali Çavuş Mescidi (Tunus Bağı Mescidi)

Hadîka'da şu bilgi vardır: "Bânisi Hoca Bali adında bir hayır sahibidir. Kendi dahi mescidinin karşısında yol kenarında medfundur. Mezar taşında tarihi yazılı değildir. Mahallesi yoktur." Bugün mevcut olmayan bu mescidin yakınında Has Odalı Ahmet Ağa'nın 1053 (1643)'te yaptırmış olduğu sebil ve mabet, karşısında ise Esma Sultan Mektebi bulunuyordu. Mabedin 1000 (1591-92) tarihlerinde yapıldığı sanılmaktadır. Mescidin üzerinde bulunduğu İnadiye Mescidi Sokağı'nın eski adı Tunus Bağı Caddesi idi. Musahipzade Sokağı da Bakkal Bekir Sokağı ismini taşıyordu. Sokağın İnadiye Mescidi ile bir alâkası yoktur. Mescit, Pervitij'in Sigorta Haritası'nda gösterildiğine göre 1930-35 tarihlerinde mevcut idi. Zaten harab olan mabet, bu tarihten sonra yıkılmıştır.


Bandırmalı Şeyh Yusuf Nizameddin Efendi Türbesi

Mescit, İnadiye ismiyle meşhur olan semtte ve bu semtin yollarından olan, eski Menzilhane Yokuşu, yeni Gündoğumu Caddesi ile İnadiye Mezarlık Sokağı'nın birleştiği yerde ve sokağın sol köşesinde idi. Bugün, mescit ve yanındaki hamam ve sokak içindeki iki katlı harap şeyh evi, harap çeşme, kuyu ve Haşim Baba Türbesi tamamen yok edilmiştir. Yerinde Geylani sitesinin blokları bulunmaktadır. Bu mescit hakkında, Ayvansarayî Hüseyin Efendi, şunları yazmaktadır: "Mescid fevkânîdir. Aslen Bandırmalı olan Şeyh Yusuf Nizameddin-i Celvetî ismiyle tanınan zatın hanesi iken, Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa sadarete geçince (12 Mart 1732), Şeyh Yusuf Efendi için yeni bir zaviye yaptırıp, içine minber de koyarak ibadete açmış ve camiye lâzım olan eşyaları ve vazifeli kimseleri İstanbul'da kendi adına yaptırdığı camiin vakfından tayin etmiştir." Üsküdar'ın son devir ünlü tekkelerinden olan Haşim baba dergâhı tariken melamiyye-i hamzaviyye irşadı ile de tanınmış idi. En son şeyhi Yusuf Fahir baba'nın kabri de bu yerdedir. Haşim babanın kabri nakil edilmiş yerinde bulunmaktadır.


Bandırmalı Tekkesi Mescidi (İnadiye Tekkesi Mescidi)

Mescit, İnadiye ismiyle meşhur olan semtte ve bu semtin yollarından olan, eski Menzilhane Yokuşu, yeni Gündoğumu Caddesi ile İnadiye Mezarlık Sokağı'nın birleştiği yerde ve sokağın sol köşesinde idi. Bugün, mescit ve yanındaki hamam ve sokak içindeki iki katlı harap şeyh evi, harap çeşme, kuyu ve Haşim Baba Türbesi tamamen yok edilmiştir. Yerinde Geylani sitesinin blokları bulunmaktadır. Bu mescit hakkında, Ayvansarayî Hüseyin Efendi, şunları yazmaktadır: "Mescid fevkânîdir. Aslen Bandırmalı olan Şeyh Yusuf Nizameddin-i Celvetî ismiyle tanınan zatın hanesi iken, Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa sadarete geçince (12 Mart 1732), Şeyh Yusuf Efendi için yeni bir zaviye yaptırıp, içine minber de koyarak ibadete açmış ve camiye lâzım olan eşyaları ve vazifeli kimseleri İstanbul'da kendi adına yaptırdığı camiin vakfından tayin etmiştir." Üsküdar'ın son devir ünlü tekkelerinden olan Haşim baba dergâhı tariken melamiyye-i hamzaviyye irşadı ile de tanınmış idi. En son şeyhi Yusuf Fahir baba'nın kabri de bu yerdedir. Haşim babanın kabri nakil edilmiş yerinde bulunmaktadır.


Behram Paşa Türbesi

Türbenin Üsküdar'da bulunduğunu Tuhfetül- Mi'marîn adlı eserden öğreniyoruz. Bugün mevcut olmayan bu türbenin yeri dahi belli değildir. Yine aynı esere göre, Behram Paşa'nın Diyarbekir'de bir camii vardır. Her ikisi de Mimar Sinan yapısıdır. Bunlardan başka, Yemen'de Behramiye adıyla anılan bir şehir kurmuş ve burada saray, cami, imaretler, medrese, urban şeyhlerinin ve maiyyetlerinin barınmaları için evler ve binalar yaptırmıştır. Behram Paşa, eski Yemen Valilerinden Kara Şahin Mustafa Paşa'nın oğlu olup, yine aynı vilâyetin eski valilerinden Rıdvan Paşa'nın kardeşidir. Her ikisi de II. Selim (1566-1574) devri ricâlindendir. Yemen harekatı sırasında Gazze'de mirliva olan Behram Paşa'ya 976 (1568)'de Yemen Eyaleti tevcih edildi. Daha sonra Anadolu Beylerbeyi olmuş ve 1570'te Kıbrıs Seferi'ne katılmıştır. Bir müddet sonra Erzurum Beylerbeyi olmuş ve Lala Kara Mustafa Paşa'nın yanında 5 Nisan 1578 tarihinde İran Seferi'ne iştirak etmiştir. Aralık 1578'de Diyarbekir Beylerbeyi olan Behram Paşa, camiinin yapımına kapısı üzerindeki kitâbesine göre 972 (1564-65) yılında başlamış ve 980 (1572) tarihinde tamamlamıştır. Evliya Çelebi'ye göre, Behram Paşa aslen Gazzeli olup "Arabistan'da gördüğü gibi bir sanatlı hamam ve kurşunlu bir cami" inşa ettirmiştir. Kendisinin Sokollu Mehmet Paşa ahfadından olduğu da söylenir. Türbenin hangi tarihte yok olduğu belli değildir. Tavaşi Hasan Ağa Camii civarında ve Gündoğumu Caddesi üzerinde bulunduğu sanılmaktadır. Bu cadde üzerinde etrafı muntazam kesmetaş sofalar ve Eyüp Nişancası'nda Murat Molla Tekkesi hazîresinde olduğu gibi etrafı kesme taş parmaklık ile çevrili hazîreler vardır. Bunlardan ikincisinin üzerine bir apartman yapılmış olup harpuştalı parmaklıklar elan görülmektedir. Bunlardan birinin veya ikisinin birer türbeye ait olduğu yapılan araştırma neticesinde anlaşılmıştır. Burada, ters olduğu için okunamayan iki şâhide vardır.


Beyazizâde Ahmet Efendi Türbesi

Türbe, Şeyh Camii avlusunda ve camiin cümle kapısı karşısındaki Devatçı Şeyh Mustafa Efendi Türbesi'nin yanında idi. Bugün mevcut olmayan bu türbeden, Hadîka yazarı şöyle bahseder: "Bu türbenin ittisalinde vaki müstakil bir harap türbede, Beyâzîzâde Ahmet Efendi medfundur. Kendisi, 1091 Muharreminde (Şubat 1680) Hamid Efendi üzerine Sadrırum olup 1094 Rebiyülâhirinde (Nisan 1683) azlolunmuştur. Kazasker olduğu sene Muharreminin üçüncü günü (4 Şubat 1680) bunların hüccet ve ilâmıyla meydan-ı azepte (Sultanahmet Meydanı) bir haffaf zevcesi recm olundu. Ahmet Efendi'nin vefatı "Tarîk-i izzet 1098" (1686-87) senesindedir. Babası, Beyâzî Bosnavî Hasan Efendi dahi bu türbede gömülüdür. Hasan Efendi, İstanbul kazasından 1062 (Ramazanının 22. günü (27 Ağustos 1652) azlolundukta, İstanbul Kadılığı İsmeti Efendi'ye verildi." Türbenin 1655-60 tarihlerinde yapıldığı sanılmaktadır. Osmanlı Tarihi'nde ilk ve son defa vuku bulmuş recm (taşa tutularak idam) olayı şudur: Aksaray semtinde, Kavaf Abdullah Çelebi adında bir kimsenin karısı, bir kumaşçı Yahudi ile uygunsuz durumda yakalanmıştı. Şeriatte recmi icap ettiren zina Şilinin göz ile görülmesi şarttı. Beyâzîzâde, bu gibi hallerde suçun göz ile görülmesinin imkânsız olduğunu söyleyerek, baskını zinanın vukuuna kanaat için kâfî telakki etti. Erkeğin idamına, kadının taşa tutulmasına hükmetti. Abdullah Çelebi'nin hatunu, Sultan Ahmet Meydanı'ndaki Burmalı Sütun dibinde göğsüne kadar toprağa gömülerek, büyük şehrin tutucu halkı tarafından taşla 'keşkek' (linç) edildi. Bu olayda, ilk defa taş atanın kadı nın kardeşi olduğu rivayet edilir. Vak'a günü orada bulunan ve faciayı bizzat gören Müverrih Fındıklılı Ahmet Ağa tarihinde: "Üsküdar Sarayı'nda bulunan Padişah dördüncü Mehmet, ben de göreyim, diyerek, dokuz çifte saltanat kayığı ile Sarayburnu'na geçmiş ve Atmeydanı'ndaki İbrahim Paşa Sarayı'na gelmişti. Vaktin Şeyhülislâmı olan Çatalcalı Ali Efendi, şahidler işi büyüterek anlattıkları için, Allah'tan korkarak fetva vermekten çekinmişti. Beyâzîzâde Ahmet Efendi, ilmindeki derin bilgisi ile mağrur olup, gayet asabî idi. İfrat derecesinde olan şiddeti ile halkın nefretini kazanmıştı. Azlinden sonra, Kanlıca'da yaptırmış olduğu yalıya çekilmiş ve orada ölmüştü. Bundan başka da bazı kimselerin kanına giren Ahmet Efendi, servet sahibi iken "yokluk kuyusuna" düşmüş "yıllardan beri Kanlıca civarında bina ettiği yalı ve bahçesi tamamen yıkılmış ve ağaçlar, çiniler ve taşları pulluk pulluk satılmış, o yüksek bina harap olarak, semaya yükselen yapı ve duvarları yıkılıp, yere yığılmıştır."


Beylerbeyi Camii

Beylerbeyi Camii, Boğaziçi'nin Anadolu yakasında, Beylerbeyi iskelesinin önündeki meydanın doğusunda, tam deniz kıyısında yer almaktadır. Caminin bulunduğu yerde daha önce İstavroz Sarayı'nın hırka-i şerif dairesi bulunmaktaydı. Bu saray 18.yy. ortalarında yıktırılmış ve daha sonra yerine 1.Abdülhamit (hd 1774-1789) tarafından, Beylerbeyi Camii yaptırılmıştır. İnşaata 3 Nisan 1777'de başlanmış, caminin açılış töreni ise 15 ağustos 1778 de yapılmıştır. Yapının 1192-1778 de inşa edildiğini belirten 3 kitabesi vardır. Bu kitabelerden dış kapı üzerinde bulunan caminin 1. Abdülhamit'in annesi Rabia Sultanın anısına yaptırıldığını belirtmektedir. Yapı 1810 - 1811 de bir değişikliğe uğramış 2.Mahmut'un (hd 1808-1839) buyruğuyla son cemaat yeri değiştirilerek yeniden yapılmıştır. Bu arada minaresi yıkılarak iki yeni minare inşa edilmiştir. 2.Mahmut ayrıca bir muvakkithane ile deniz kıyısından dört cepheli çeşme yaptırmış. Caminin önündeki rıhtımı genişleterek duvarla çevreletmiştir. Beylerbeyi Camii 1969 esaslı bir onarım görmüştür. 13 Mart 1983 gecesi bitişiğindeki İsmail paşa yalısından çıkan yangın Beylerbeyi Camii ahşap kubbesini yanarak çökmesine neden olmuş ve cami kısmen hasar görmüştür. Beylerbeyi Camii vakıflar idaresince tamir edilerek 29 Mayıs 1983 de tekrar ibadete açılmıştır. Beylerbeyi camiinin mimari Mehmet Tahir Ağa, bina emini ise Şehremini Hafız el - Hac Mustafa efendidir. Mustafa Efendi aynı zamanda 1.Abdülhamit'in bahçe kapıda yaptırdığı türbe, medrese, kütüphane, mescit, imaret, sıbyan mektebi, sebille üç çeşme ile sıra dükkânlardan meydana gelen külleyeninde bina eminidir. Zaten bazı yazarlar Beylerbeyi Camii 1.Abdülhamit'in bahçe kapıda kurduğu külliyenin doğal bir devamı saymaktadırlar. Beylerbeyi camii ile birlikte yapılan hamam ve sıbyan mektebinde bu külliyenin parçaları olarak değerlendirilmektedir.


Bodrumî Ömer Efendi Camii

Cami, Küçük Çamlıca Tepesi'nin güney eteklerinde ve Bodrumî Camii Sokağı üzerindedir. Cami Yığma taştan yaptırılmış olup çatısı ahşaptır Dört penceresinden ışık alan basit bir yapıdır. Minberi ahşap olup tahta minaresi 1970 senesinde yıkılmıştır. Bodrumî Camii Sokağı'na açılan bir kapıdan avluya girilir. Avlu kapısının hemen sağ tarafında mabedin kapısı bulunmaktadır. Avluda Bani Şeyhulislam Ömer Lutfi Bodrumi efendinin lahdi yer alır. 18 zilkade 1314 (18 Nisan 1897 M) tarihinde vefat etmiş olan ömer lutfi efendi nin köşküde cami yanında idi. Buraya yakın tarihte betonarmeden alt katları dükkânlar olan bir cami inşa edilerek eski eser niteliğindeki eski ufak bodrumi mescidine bitiştirilmiştir.


Bulgurlu Köyü Camii

Hadîka yazarı bu camii hakkında şu bilgiyi vermektedir: "Bânisi, zümre-i Teberderan'dan Mehmet Ağa nam sâhibu'l-hayrdır. Kabri bilinmiyor. Minberini vüzeradan Bayram Paşa yaptırmış, mescidin vazifelilerini yine Bulgurlu' dan seçmiştir. Sultan I. Mahmut'un silâhdarlarından Süleyman Ağa, mescit civarında bir sıbyan mektebi yaptırmıştır. (1164/1750-51). Yanında bulunan tek hamam, Bulgurlu' nun birçok yeri gibi Aziz Mahmud Hüdâyî hazretlerinin vakışarındandır. Bulgurlu' da bir kaç meydancık ve bir iki çınar ağacı vardır. Ayrıca hayır sahibi bir kimse tarafı ndan köye su getirilmiştir. Bulgurlu ahalisi, köyde bulgur yaptıklarından buğdayı kırmaları için bir mermer dibek konulmuştur." Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere camiin yapıldığı tarih belli değildir. Minberi, Sadrazam Bayram Paşa tarafından 1636 tarihlerinde konulmuştur. Bayram Paşa, 1623 tarihinde Sultan IV. Murat'ın kızkardeşi ile evlendirilmiş ve Şubat 1636 da sadrazam olmuştu. Eylül 1638'de vefat ederek Haseki'de tekke, sebil ve mektebinin yanında bulunan türbesine gömülmüştür. Camiin sol tarafındaki Bulgurlu Hamamı, Hüdâyî Aziz Mahmud Efendi tarafından 1027 (1618) tarihinde yaptırılmıştır. Mahalle teşekkül etmeden hamam yapılamayacağından, camiin de en geç bu sıralarda veya bir müddet evvel yapılmış olması icab eder. Fakat çok daha evvel yapıldığını iddia edenler de vardır. Mabet, kare plânlı olup duvarları kârgir, çatısı ahşaptır. Mihrabı dışa taşmalıdır. Minber ve kürsüsü ahşaptır. Tavanından dikdörtgen şeklinde büyük bir top kandillik sarkmaktadır. Kare ve dikdörtgen biçimindeki kandillikler Fatih Sultan Mehmet devri işidir. Camilerde çember top kandillikler, Sultan II. Beyazıt devrinden itibaren konmaya başlamıştır. Bu yüzden camiin bu zamanda inşa edildiği düşünülebilir. Sağ taraftaki minaresinin kaidesi kesme taş olup üst kısımları çimento ile sıvanmıştır. Hazîresinde yatanlar camiye imamlık yapmış kimselerdir. Bugün hazîrenin önünde bulunan bulgur dibeği, 1618 tarihinde Hüdâyî hazretleri tarafından köye hediye edilmiştir. Bu camiin yerinde bir Bizans mabedinin ve mezarlığının bulunduğu, bugün hâlâ mevcut olan bir lâhitten ve antik musalla taşından anlaşılmaktadır.


Bulgurlu Mescit

Mabet, eski adı Kavukçular Sokağı olan Tavukçubakkal Sokağı ile Çavuşdere Caddesi'nin birleştiği yerde ve caddenin sağ köşesindedir. Eski bir yerleşim merkezi olan bu yerde birçok tarihi eser vardır. Camiin tam karşısında, yeri bugün hâlâ arsa olan fevkânî Mehmet Ağa Mektebi, sebili, Esma Sultan Çeşmesi ile Şehzade Bayezid Çeşmesi, yan tarafı nda Sandıkçılar Tekkesi ve Tavukçubakkal Sokağı üzerinde ise İstanbul'un fethinde bulunmuş olan Durbali Ağa'nın türbesi vardı. (Vaziyet krokisi için Sandıkçı Şeyh Ethem Baba Tekkesi bahsine bakınız.) Bulgurlu Mescit hakkında Hadîka yazarı şu bilgiyi vermektedir: "Bânisinin ismi ve kabri bilinmiyor. Küçük evkafta ve Üsküdar avarızı hüccetinde Bulgurlu Mescid diye yazılmıştır. Yakınında olan mektebi Mehmet Ağa namında hayır sahibi 1090 (1679) senesinde bina etmiştir. Sonradan Sadrazam Ragıb Mehmet Pa şa mescidi fevkânî olarak ihya ettirmiştir. Mescidin mahallesi vardır." Sicill-i Osmânî yazarı merhum Süreyya Bey ise "Bulgurlu Mescidi bânisi Mehmet Ağa 1091 (1680)'de o mescidi bina ettirmiştir" demektedir. Yol seviyesinde olan mescit, zamanla ve bilhassa Çavuşdere'sinden gelen sel suları ile harap olmuş ve Sadrazam Ragıp Paşa (Sadareti: 1756-1763) tarafından yeniden ve fevkânî olarak yaptırılmıştır. Bu fevkânî mabet bilinmeyen bir tarihte, Berber Şaban Efendi tarafı ndan yeniden yaptırılmışsa da bir müddet sonra yanmış ve 1268 (1852-53) senesinde Bağdatlızâde Hacı Ahmet Bey, sokak seviyesinde ahşap olarak yeniden inşa ettirmiştir. Bu ahşap mabet de 1958-59 yıllarında ihya edilmiştir. Daha sonra 80 li yıllarda yeniden yapılmıştır.


Burhaniye Camii (II Abdülhamit Camii)

Burhaniye Abdullah Ağa Sokak ile Enveriye Sokağı'nın birleştiği yerde ve ikinci sokağın sol köşesindedir. Burası küçük bir çarşıdır. Camiin karşısındaki Karış Sokağı'nın sonunda ve sırt üzerinde Darü's-saade Ağası Halid Ağa'nın köşkü vardı ve bu sokağın ismi de Halid Ağa Sokağı idi. Ağa'nın Kadıköy'de 1209 (1794) tarihli bir çeşmesi vardır. Burhaniye Köyü, 1293 (1876) Osmanlı-Rus şavaşı muhacirlerinin buraya yerleştirilmesi ile kurulmuştur. Göçmenlerin hepsi Bulgaristan'dan gelmiş son derece fakir kimselerdi. Bundan dolayı köyün ilk ismi, Muhacir Köyü oldu. Üsküdar'da diğer bir Muhacir Köyü de şimdiki Ümraniye idi. Sultan II. Abdülhamit, köye bu camii yaptırmış ve en sevgili oğlu olan Burhaneddin Efendi'nin adını vermiştir. Bundan sonra köy, Burhaniye ismini almıştır. Camiin yapımı sırasında Burhaneddin Efendi 16-17 yaşlarında bulunuyordu. Annesi Mezidi Kadın olup 11 Rebiülevvel 1303 (19 Aralık 1885)'te doğmuştur. Çok güzel piyano çalan ve resim yapan şehzade 15 Haziran 1949'da Newyork'ta öldü. Kabri, Şam'daki Sultan Selim Camii hazîresindedir.


Bülbülderesi Mezarlığı

Mezarlık, Bülbüldere mevkiinde Fevziye Camiinin hemen yanından başlayarak Selamsız Tepesi'ne kadar uzanır. Fevziye Camii'nin 1883 tarihinde kuruluşundan sonra iki kısma ayrılan mezarlığın, ikinci kısmını Selanikliler gömülmeye başladığından Selanikliler Mezarlığı diye adlandırılmaktadır.


Büyük Çamlıca (Subaşı) Namazgâhı

Namazgâh, Kısıklı-Büyük Çamlıca yolu üzerinde ve bu yoldan Sefa Tepesi'ne çı- kılan yolun solunda, Tomruk Suyuna giden Küplüce yolunun da sağ tarafındadır. Sol tarafında, Veliaht Yusuf İzzeddin Efendi'nin meşhur köşkü, sağ tarafında da Subaşı Gazinosu bulunmaktadır. Namazgâh, Subaşı adını, suyun başında bulunduğu için almamıştır.


Cedid Hacı Dede Tekkesi

Âyin günü Pazar olan bu Kadirî Tekkesi Üsküdar'da, Tunusbağı civarında ve Bali Çavuş Camii içinde tesis edilmiştir. Mabet, İnadiye Mescidi Sokağı ile Musahipzade Sokağı'nın birleştiği yerde ve ikinci sokağın sağ köşesinde idi. 1006 (1597) tarihinde Bali Çavuş tarafından yapılmıştır. Arkasında Şeyhülislâm Mehmet Kâmil Efendi'nin muhteşem aile sofası, karşısında ve yol aşırı yerde, köşede Esma Sultan Mektebi ve bunun sağ tarafında ise, meşhur Menzilhane bulunuyordu. Menzilhanenin karşısında da Şeyhülislâm Mustafa Efendi'nin aile sofası vardır. Sokağa ismi verilen Musahipzâde Celâl Bey'in evi de burada olup restore edilmiştir. Tekkenin yapıldığı tarih belli değildir. 1199 (1784) tarihli tekkeler listesinde "Bali Mahallesi'nde, Cedid Hacı Dede Tekkesi, İnadiye kurbinde, Bali Çavuş Mescidi'nde olan zaviye, be-dest Seyyid Hasib Efendi" diye kayıtlıdır. 1256 (1840) tarihli tekkeler listesinde "Kadiriyye'den Cedid Hacı Dede Tekkesi, der Tunusbağı, der Üsküdar" diye kayıtlıdır. 1890 tarihinde basılan Mecmua-yı Tekaya'da ise adı yoktur. Üsküdar'da, Alaca Minare Tekkesi'nin diğer adı, Hacı Dede Tekkesi olduğu ve daha evvel, 1745-50 tarihlerinde kurulduğu için buna, Cedid Hacı Dede Tekkesi denmiştir. Tekke, Şeyh Hasib Efendi'den sonra Şeyh Halil Efendi tarafından yeniden yaptırılmıştır.


Cennet Efendi Türbesi

Türbe, Aziz Mahmut Efendi Sokağı üzerinde ve Hüdâyî Külliyesi'nin karşısındadır. Ahşap olan bu türbe sonradan yanmıştır. Sokağa bakan cephesinde 18 nolu bir kapı ve beş büyük penceresi vardı. Kapı üzerinde ta'lik yazı ile yazılmış, Mehmet Mısrî imzalı, sekiz mısralı mermer bir kitâbe vardır ki, o da şudur: Rabi'a Hanım olub sahibe-i hayr-ü kerem Eyledi Hakk yoluna cûd ü semâhat icrâ Ya'ni bu Cennet Efendi'nin idüb türbesini Sarf-ı nakd ile bina kıldı mezarın ihyâ Kıl ziyâret geh gelüb ravza-yı Cennet'dir bu Şemme-i hak ıtırnâki virir kalbe safâ Mevlevî nezri ile Şemsî didim târîhin Rabi'a Cennet'e yapdırdı makâm-ı ulyâ Nemeka Mehmed Mısrî 1287 Kitâbe, meşhur Osman Şems Efendi tarafından hazırlanmış ve Hattat Mısırlı Mehmet Efendi tarafından da yazılmıştır. (Şeyh Osman Şems Efendi Türbesi bahsine bakınız.) Türbenin boyu 12.80 m, eni 7.5 m, ve yüksekliği ise 4 m'dir. Dış kapıdan birinci bölmeye girilir. Burada, pirinç parmaklık içinde türbenin bâniyesi Rabia Adviye Hanım'ın ve iki oğlunun sandukaları vardır. Rabia Hanım, 1295 (1878)'de, birinci oğlu Üsküdar Başkomiseri Burunsuz Vehbi Bey 1306 (1888)'de ve ikinci oğlu Miralay Tevfik Bey ise 1325 (1907) senesinde vefat etmişlerdir. Tevfik Bey'den başka, diğer iki sandukanın önünde levhaları vardı. Vehbi Bey ile Tevfik Bey aynı yere gömüldüğünden sandukaları birdi. Bu sandukalar bir lâhit kaidesi üzerine oturtulmuştu. Ayrıca bu pirinç kısımda beş adet boş sanduka daha vardı. Rabia Hanım ile oğullarının bunların yerine gömüldüğü söylenir. Sandukaların sol tarafındaki ahşap bir merdivenden türbedar odasına çıkılırdı. Burasının, Cennet Efendi zamanında zaviye olarak kullanıldığı rivayet olunmaktadır. Sicill-i Osmânî de bu rivayeti doğrulamaktadır. Türbe, ortadan iki kısma ayrılmıştır. Ortadaki kapıdan ikinci kısma geçilmekte idi. Kapının iki yanında ikişer pencere vardı. Burası Cennet Efendi Türbesi'dir. İçinde yedi adet sanduka mevcuttu. Beş tanesinin levhaları Şeyh Gülşen Efendi zamanında (öl. 1921) Kısıklı Camii imamı Osman Efendi tarafından yazılmıştır. Üç sanduka pencereler önünde olup diğer dördü arkadadır. Ön sırada, ortada Cennet Efendi medfundur. Cennet Efendi sandukasının solunda eşi gömülüdür. Fakat ismi malum değildir. Sağ tarafındaki sanduka, ismi belli olmayan hulefasından bir zata aittir. Arka kısımdaki sandukalardan ikisinin levhaları yoktur. Evvelce, Hanımefendi diye levhalar varmış. Cennet Efendi'nin kızlarına veya hanımlarına ait olduğu söylenir. Diğer iki sandukadan biri, Âsitâne'nin şeyhlerinden Mehmet Ruşen Tevfikî Efendi'nin eşi Fatma Hanım'a aittir. 1288 (1871-72)'de vefat etmiştir. Diğer sandukanın altında iki kadın ve bir çocuk gömülüdür.


Cevri Usta Camii

Bu cami, Nuhkuyusu Caddesinde Duvardibi'nden Bağlarbaşına giderken soldadır. Cami şimdi Zeynep Kamil Hastanesi Sitesinin içinde kalmıştır. Son halife Abdülmecit'in eşi Mihriban Hanım'ın kabri bu caminin haziresindedir.


Çakaldağı Mezarlığı

Mezarlık, Ümraniye ile Kısıklı arasında ve Alemdağ Caddesi üzerindedir.


Çakırcıbaşı Hasan Paşa Camii (Doğancılar Camii)

Cami, ismini verdiği Doğancılar Meydanı' nda ve bu isimle anılan parkın karşısındadır. 955(1548) tarihinde Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Banisi Çakırcıbaşı Hasan Paşa'dır. Camii Çakırcıbaşılığı zamanında yaptırdığı için o namla meşhur olmuştur. Yapılışından 309 sene sonra şimdiki şekliyle ihya edilmiştir. Bu tamir sırasında, dikdörtgen plânlı cami bütün eski hüviyetini kaybetmiş tir. Yalnız mermer söveli cümle kapısı ile kesme taştan yapılmış minare kaidesi orijinalliğini koruyabilmiştir. Kapı kemeri siyah-beyaz mermerden alternatişi olup Sinan Devri'nin bütün güzelliğini taşımaktadır. Cami, duvarları kârgir çatısı ahşaptır. Sol taraftaki minaresinin gövde ve petek kısımları tuğladan olup üzeri sıvalıdır. Kıble tarafındaki duvarı üzerine iki kuş evi yapılmıştır. Son cemaat yerinin Ramazanoğlu Sokağı ile Doğancılar Caddesi'ne açılan kapıları vardır. Ramazanoğlu Sokağı'na açılan kapı, Mektep Kapısı ismini taşımaktadır.


Çamlıcalı Mehmet Efendi Tekkesi

Üsküdar'da Çavuşdere Caddesi, Çınarlı Tekke ve Koltukçu Rıza sokakları ile çevrili olan alan içindedir. Karşısındaki bostan içinde ve yol kenarındaki ulu bir çınar ağacından dolayı 'Çınarlı Tekke' diye de bilinmektedir. Tekke Şeyh İdris Efendi tarafından tesis edilmiştir. Kuruluş tarihi belli değildir. Kabri orada ise de şâhidesi yoktur. Kendisi, Şerbetdar Tekkesi'nin kurucusu, Şerbetçi Mehmed Efendi'nin halifesidir. Mehmed Efendi, 1053 (1643) tarihinde vefat ettiğine göre, tekkesini bu sıralarda tesis etmiş olmalıdır. İsmail Beliğ'in Güldeste-i Riyaz adlı eserinde ve Şeyh Yakup Efendi bahsinde, "Ramazan MahŞ Efendi'nin halifesi şerbetçi Şeyh Mehmet Efendi'nin yerine şeyh olan Şeyh Yakub Fani Efendi'dir. Bunun halifesi Cihangirî Şeyh Hasan Efendi 1074 (1663)'te vefat etmiştir. Hasan Efendi'nin halifesi ise, mazanne-i kiramdan Çamlıcalı Şeyh Mehmed Efendi'dir." denmektedir. Mehmed Efendi, 1104 Ramazanı başlarında (1693 Mayısının ortaları) vefat etti. Kabri bu tekkenin bahçesindedir. Fakat şâhidesi yoktur. Mermer pehlesi üzerine ahşap bir sanduka yerleştirilmiştir. Eskiden ahşap bir türbe içinde imiş. 1920 tarihlerinde şiddetli bir yağmur neticesinde set duvarı ile beraber yıkılmıştır. Bu kabrin yanında şâhidesiz bir kabir daha vardır. Bunun tekkenin kurucusu İdris Efendi'ye ait olduğu sanılmaktadır. Şeyh Yakub Fani Efendi 1052 (1642) tarihinde, Bursa'da, Karaağaç Mahallesi'nde tesis ettiği ve kendi ismiyle anılan tekkesinde vefat etmiştir.


Çeşm-i Afet Kadın Namazgâhı

Vakıf sicil kayıtlarına göre Selimiye Mahallesi'nde ve Haydarpaşa Caddesi üzerinde idi. Günümüze kadar gelemeyen bu namazgâhın Haydarpaşa sahrasına giden yol üzerinde olduğu sanılmaktadır.


Çiçekçi Camii (Küçük Selimiye Camii)

Küçük Selimiye cami, Selimiye Tekkesi, Behçet-i Konevî Camii isimleriyle de anılır. Cami, Çiçekçi semtinde, Tunusbağı Caddesi üzerinde ve Selimiye Camii Sokağı ile Şair Nesimi sokakları arasındadır. Camiin sağ tarafında ve yolun karşısındaki kö şede 1217 (1802-3) tarihli Sultan III. Selim Çeşmesi ve onun az ilerisinde ise, 1181 (l767- 68) tarihli Ayşe Hatun Namazgâhı bulunmaktadır. Bu namazgâhın yanında ise, meşhur Çiçekçi Kahvesi vardı. Camiin karşısındaki Karacaahmet Mezarlığı'nda birçok devlet adamı, şair ve hattatlar gömülüdür. Hadîka yazarı Selimiye Camii'ni anlatırken; "Camiin inşasına 1216 (1801-2) senesi başlanı p 1220 Muharreminin 5. günü (5 Nisan 1805) külliya hitam olup ....... tarik-i Nakşibendiyeye mahsus bir âli tekke mükemmel olarak yaptırılmıştır" dedikten sonra, "Adı geçen tekkeye ilk defa şeyh olan Kangırılı Abdullah Efendi'dir. Padişahın hallinden sonra 8 Ekim 1807 günü Ahmed Paşa Medresesi'nde tedrisata başlamış ve 16 Aralık 1822'de Kudüs Mevleviyeti tevcih olunmuş, sonra avdetinde yolda vefat eylemiştir. Ulemadan bir zat imiş" diye eklemektedir. Cami, yapımından 30 sene sonra 1251 (1835) tarihinde Şair Pertev Paşa tarafından şimdiki şekliyle tamir edilmiş ve sağ tarafındaki alana ve Eczane Sokağı'na kadar uzanan yere, şeyh evi, derviş hücreleri ve diğer müştemilât binaları yapılmıştır. Ahşap olan bu yapılar zamanla harab olmuş ve yıkılarak yerlerine şahıs binaları inşa olunmuştur.


Çilehane Mescidi (Musalla Mescidi)

Mescit, eski Bulgurlu Dağı, şimdiki Küçük Çamlıca Tepesi üzerinde ve bu tepenin Ümraniye'ye bakan yamacındadır. Buraya, Bulgurlu Caddesi'nden ayrılan eski adı Tuzak, yeni adı Çiçek olan bir sokak yolu ile çıkılmaktadı r. Mescit ve meşrutanın önünde geniş bir bahçe vardır. Krokiden de anlaşılacağı üzere 5 x 10 metre boyutlarında, küçük bir mabettir. Ahşap çatısı kiremit döşeli olup yerden iki metre yüksekli ğindedir. Şimdiki mabet, beş pencereden ışık alan bir XIX. yüzyıl eseridir. Mescidin yerinde, Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi'nin Bursa'dan Üsküdar'a geldiği zaman ailesini barındırmak için yaptırdığı iki oda bulunuyordu. Bunun altında veya civarında toprak altında ayrıca bir çilehanesinin bulunduğu rivayet edilmektedir. Bu sırada vefat eden küçük oğlu, üst bahçenin köşesine gömülmüştür. Kabrin üzerine küçük bir mermer lâhit yerleştirilmiştir. Şâhideleri yok olmuştur. Müslüman mezarında altın bulunmayaca ğını bilmeyen mezar hırsızları, bu kabri yan tarafından kazarak içeride altın aramışlardır. Fakat bu sırada som lâhdin, mezar çukuruna düşmesiyle de Şneciyi yararladığı buradaki kan izlerinden anlaşılmıştır. Lâhit hâlâ o çukurdadır. Hüdâyî Efendi, mürşidi Üftade Efendi'nin 988 (1580) yılındaki vefatı üzerine, Üsküdar'daki bu yere gelmiş ve irşada başlamıştır. Kendisinin burada ne kadar oturduğu belli değildir. Fakat hadiselerin akışı takip edilirse, 1588- 1590 senesine kadar bu iki odalı evde kaldığı ve sonra Rum Mehmet Paşa Camii içinde ve sol taraftaki ikinci odaya göç ettiği söylenebilir.


Çingene Fırını Camii (Karakadı Camii)

Mabet, Atlamataşı civarında, Selâmi Ali Caddesi ile Kassam Çeşmesi Sokağı'nın kavşağı yanında ve Selâmsız Caddesi üzerinde idi. 1935-37 seneleri arasında yıkılmıştır. Ahşap bir yapı idi. Minaresi de ahşap olduğundan cami yıkılınca bir yük arabasına konup Geredeli Mescidi'ne nakledilmişti. Hadîka yazarı şu bilgiyi vermektedir: "Bânisi Kara Alaaddin'dir. Kabri dahi ondadır. 1000 (1591-92) tarihinde vefat etmiştir. Minberini İmamzâde denmekle maruf Mustafa Efendi nam kimse vaz eylemiştir. Sonradan Arpacılar kethüdası el-hac İsmail Ağa, yanında bir mektep yaptırmıştır. Sonradan Diyarbakırlı Seyyid Feyzullah Efendi mescidi zaviye eylemiştir. Bu dahi onda medfundur. 1050 (1640-41) tarihinde vefat etmiştir. Bu zatın bazı eş'ar ve ilâhiyatı vardır. Bu mescidin mahallesi vardır." Mescit, adını civarındaki bir fırından almıştır. Mabet, halk ağzında Karakadı, bu isimden bozma olarak Karagazi isimleri ile de anılırdı. Yanındaki İsmail Ağa Mektebi'nin diğer bir adı da Karakadı Mektebi idi. Eski Üsküdarlıların birçoğu bu mektepte okumuştu. Cami Betonarme olarak yakın tarihlerde inşa edilmiştir.


Çinili Camii

Mabet, Çinili mevkiinde, Allame Caddesi ile Çinçin Hamam Sokağı'nın birleştiği yerdedir. Çinili Mescit Sokağı ile Çinçinli Hamam Sokağı'na açılan avlu kapıları vardır. Camiin sol tarafında ve yolun karşısında meşhur Efganlılar Tekkesi ve Çinçinli Hamam Sokağı üzerinde ve camiden yüz adım ileride Ümmi Ahmet Efendi Tekkesi bulunmaktadır. Cami, 1050 (1640) tarihinde, Sultan I. Ahmet'in eşi, Sultan IV. Murat'ın ve Sultan İbrahim'in annesi Mahpeyker Kösem Sultan tarafı ndan yaptırılmıştır. Camiden başka, bir medrese, bir şadırvan, bir sebil, bir mektep, bir çeşme ve bir de çifte hamam bina edilmiştir. Avlunun etrafını, pencereli, kesme taş harpuştalı bir duvar çevirmiştir. Bu kapının sol tarafında, sekiz mermer sütunlu, bir sivri kubbenin altında, mermer şebekeli güzel bir şadırvan, bunun önünde ve avlu duvarı penceresi içinde ise, sebil bulunmaktadır. Mabedin sol tarafında ve geride, set üzerinde, yedi odalı ve bir dershaneli, at nalı şeklinde medrese veya darülkurra, medresinin yan tarafı nda ve camiin kıble yönünde ise, iki mermer lâhit vardır. Ayak ve baş şâhidelerinde yazı olmayan bu mezarlar Behram Ağa ile eşine aittir. Bunların sağ tarafında oldukça büyük, bir yangın havuzu bulunmaktadır. Sonradan üstü kapatılan bu kesme taş eserin camiye bakan yüzünde iki, avlu kapısına bakan cephesinde ise, bir çeşme mevcuttur. Üçünün de kitâbesi yoktur.


Darü'ş-Şifa Mescidi

Hadîka yazarı bu mabet için şunları söylüyor: "Bâniyesi, Valide-i Atik denmekle şöhret bulan Nurbânu Sultan'dır. Bu mescidin hademe ve vezaiŞ cami-i kebiri vakfından verilir. Minaresi yoktur." Mescit, külliye ile birlikte ve 1583 tarihinde yaptırılmıştır. Burada imaret ve darü'ş-şifa çalı şanları namaz kılardı. İmaret ve darü'ş-şifanın Toptaşı Caddesi üzerindeki revaklı cümle kapısından girip, bu kapı nın karşısına isabet eden kapıdan Büyük Avlu'ya çıkacak olursak, avlunun sağ tarafının imaret, sol tarafının ise darü'ş-şifa veya bimarhane olduğunu görürüz. Mescit, bimarhane alt geçidinin üstündedir. Tamamen ahşap olan bu eser bugün pek harap durumdadır. Bu koridor şeklindeki geçide açılan bir kapıdan ve ahşap bir merdivenden mescide çıkılır. Dikdörtgen biçimindeki yapının dışa taşmalı ve büyük avlu tarafına bakan mihrabının iki tarafında camları olmayan ikişer, karşısındaki duvarda da dört penceresi vardır. Tavanı da ahşap olup şekillidir. Mescit, Sultan II. Mahmut tarafından ve 1250 (1834-35) tarihinde şimdiki şekliyle onarılmıştır. Bu tarihte bimarhane de tamir edilmiş ve cümle kapısı önündeki ahşap revak yaptırılmıştır.


Darüs-Saâde Ağası Halid Ağa Namazgâhı

Namazgâh, meşhur Haydarpaşa Sahrası'nda ve bugünkü Ticaret Lisesi bahçe duvarının önündeki 1255 (1839) tarihli Sultan Abdülmecit Çeşmesi'nin ön tarafında ve biraz ileride idi. Bugün mevcut olmayan bu namazgâhı, Sultan III. Selim'in Darü's-saâde Ağası Halid Ağa, yukarıda yazılan çeşme ile beraber yaptırmıştı. Bu çeşme bahsine bakınız. Halid Ağa, hazinedarlıktan 1206 (1791-92) yılında darü's-saâde ağalığına tayin olunmuş ve 17 Rebiyülevvel 1213 (29 Ağustos 1798) günü vefat etmiştir. Namazgâh da 1791-1798 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kabri, Eyüp'te, Bostan İskelesi'nde Mihrişah Valide Sultan Türbesi bahçesindedir. Mehmet Raif Bey, Mir'at-i İstanbul adlı eserinde "Şimendüfer İstasyonu karşısında Sultan Selim Han Hazretleri'nin Darü's-saâde Ağası Halid Ağa'nın bina etmiş olduğu çeşme ile bir kaç yüz kişi istiabına kaŞ ve etrafı demir parmaklık ile çevrili bir namazgâh mevcuddur." demektedir. Vakıf sicil kayıtlarına göre namazgâh Selimiye Mahallesi'nde ve Haydarpaşa Caddesi üzerindedir. Bundan, o zamanlar, bu havalinin Selimiye Mahallesi'nin hudutları içinde olduğunu anlamaktayız.


Davutpaşa Camii

II.Bayezid'in vezirlerinde Davut Paşa tarafından 1505 tarihinde yaptırılan cami,bir yangında harap olunca,1868 tarihinde yeniden inşa edilmiştir.Mimar Sinan Çarşısı'nın biraz ilerisindedir.cadde genişletilirken avlusunun mühim kısmı kesilmiştir. Avlu kapısının üzerindeki ta'lik yazılı kitabeden öğrenildiğine göre camii yerinde eskiden harap bir camii vardı.Paşa bunu tamir ettirmişti.Kapı üzerindeki beş satırlık kitabeden Davut Paşa tarafından yaptırılan camiin Sultan II.Mahmut'un ağalarından Hüseyin Ağa tarafından 1869 tarihinde yenilendiği anlaşılmaktadır. Kıble kapısı üzerindeki Şair Rıza tarafından yazılan bir kitabeden anlaşıldığı kadarıyla camiye Üsküdar Çarşısı'nın Ayasofyası da denilmekteydi.


Daye Kadın Namazgâhı (Harem İskelesi Namazgâhı)

Namazgâh, beş sokağın birleştiği yerde ve oldukça büyük bir meydanın ortasındadır. Set duvarları, kıble taşı ve çeşmesi mevcut değildir. Yalnız bilezik taşı kaybolmuş olan kuyusu, bugün park olarak tanzim edilen bu yerde durmaktadır. Yan tarafına sonradan Sultan II. Abdülhamit devrinde bir demir çeşme ve küçük mermer bir yalak konmuştur. Bâniyesinin, Sultan III. Selim'in Dayesi olduğu söyleniyor. 4.40 x 6.10 metre ebadındaki bu namazgâhın ilerisinde 3-3,5 metre yüksekliğinde bir su terazisi bulunuyordu. Yakın tarihe kadar kaidesi mevcut olan bu eserden nişane kalmamıştır. Atatürk'ün özel fotoğrafçısı Esat Nedim Tengizman'ın oturduğu üç katlı ahşap köşk de Daye Kadın Sokağı'nın sağ köşesinde idi. 1935 tarihine kadar Harem İskelesi Sokağı, Namazgâh Caddesi ismini taşıyordu.


Debbağlar Camii (Tabaklar Camii veya Konyalı Biraderler Camii)

Cami, Tabaklar Camii Sokağı'ndadır. Hadîka yazarı şu bilgiyi vermektedir: "Bânileri, Hacı Ferhat ve biraderi Hacı Mehmet namında kimselerdir. Vatan-ı aslileri Konya olup İstanbul'a geldiklerinde Üsküdar'da vaki Valide-i Atik Camii şeriŞ binası zamanına tesadüf etmekle bunlar dahi bazı hizmetlerde bulunup, camiin yapımı tamam oldukta artan malzemeyi istida ile Valide Sultan'dan istemişler ve böylece aldıkları izin üzerine Tabaklar Camii'nin binasına muvaffak olmuşlardı r. Bu mescidin yapımı, Valide Sultan Camii'nin tamamlanmasından dört sene sonra yani 995 (1587) senesindedir. Biraderlerin kabirleri Üsküdar haricinde Seyyid Ahmet Deresi adındaki yerdedir. Tabaklar Mescidi'nin mahallesi vardır." Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere, Valide-i Atik Camii'nin artan malzemesi ile evvelâ Kurban Nasuh Camii ve sonra da bu Tabaklar Mescidi inşa olunmuştur. (Kurban Nasuh ve Salih Efendi camii bahislerine bakınız.) Valide-i Atik Camii yapımına 1571 tarihinde başlanmış ve 1583 senesinde bitirilmiştir. Fakat cami ibadete açılmadan ilâve kısmının inşaatı başlamış ve bu da 1589 yılında bitirilmiştir. (Valide-i Atik Camii bahsine bakınız.) Cami, 1218 (1803) tarihinde onarılmıştır. Mabedin duvarları taştan olup sağ taraftaki kısa minaresi tuğladandır. Üzeri çimento ile sıvanmıştır. Camiin çatısı ahşaptır. Sokağa açılan avlu kapısı üzerinde güneş şualı oval bir mermer taşa ayet yazılmıştır. Avluya iki üç basamakla inilmektedir. Hiç bir yerinde devrinden kalma kitâbesi yoktur. Kıble tarafındaki hazîrede, 1286 (1869)'da vefat eden Ser-halife-i meczüban-ı İlâhî Sadık Baba'nın, 1212 (1797)'de vefat eden İmam Ali Efendi'nin ve 1139 (1726)'da vefat eden Abdullah Efendi'nin kabirleri vardır. Cami ismini, Tabaklar Meydanı'nın yanından akan dereden almıştır. Bu dere kenarında, Valide- i Atik Camii'nin yapımı sırasında camiye akar olmak üzere "12 bab debbağhane kârhanesi" inşa edilmişti. Camiin civarında, 995 (1587) tarihinde Darüssaâde Ağası Mehmet Ağa tarafından yaptırılmış bir çeşme ile namazgâh, Bedevi Tekkesi, Hüseyin Baba'nın türbesi ile Balcı Ahmet Dede'nin türbesi bulunmaktadır. Mabet 1393 (1973)'te şimdiki şekliyle onarılmıştır.


Demirci Mescidi

Mabet, Şemsipaşa ve Doğancılar caddelerinin Keresteciler Sokağı ile birleştiği yerde idi. İsfendiyar Tekkesi Mescidi veya Yağcızâde Tekkesi Mescidi isimleriyle de bilinen mescit için, Ayvansarayî Hafız Hüseyin Efendi eserinde şunları yazmıştır: "Banisi, İsfendiyar ismiyle müsemma bir kimsedir. KaŞ miktarda emlak tedarik edip, imam ve müezzin tayin eylemiştir. Bir süre sonra, Sultan III. Mustafa devrinde camiin imam ve müezzini olan Sa'diyye Tarikati'nden Yağcızâde lâkablı, eş-şeyh es-seyyid Ahmed Efendi mescit içinde Sa'diyye Tarikati ayini icrasına başlayınca Sa'dîler Tekkesi olarak tanınmıştır." Haziredeki 1047 H(1637 M ) tarihli Balaban Ahmed Babaya ait taşın Nakşi serpuşu kırıktır..Tekke 1327 yılında Şeyh Aşir efendinin hanımı Ayşe Sıdıka hanım tarafından ihya ettirilerek kapısı üzerine şu kitabe konulmuştur.
Şehinşah Sultan Mehmed han-ı lutf-mutad
Serir-i saltanatda daim olsun Hürrem-ü dilşad.
Bu dergâh asr-ı evvelde yanıp bir arsa kalmışken
Zaman-ı şevketinde oldu inşa ile feyz-abad
Ona bani sani oldu el-an postnişin kim.
Zehi himmetle Şeyh Aşir Efendi eyledi bünyad
Münira hatm-ı hace eyleyüp cevher dedim tarih
BU SADİ HANKAHIDIR OKU GEL HER SEHER EVRAD. 1327 H.(1909 M)
Sadece mezartaşları kalmış bu tekke yeri Üsküdar belediyesince muhdesleri ve işgalcilerinden arındırılmış ve araştırma kazısıyla temelleri bulunmuş ve eski fotoğraflarına dayandırılarak restorasyon projeleri çizdirilerek kuruldan onaylatılmıştır.2008 yılında inşa edilecektir. (Resim: Balaban Tekkesi restorasyon projesi.( 4.Semposyum kitabı sah 388.


Divitçi Şeyh Mustafa Türbesi


Divitçizade Şeyh Mehmet Talib Efendi Camii(Sultan ı Mahmut Camii)

Mabet, Ahmediye Meydanı civarında ve Gündoğumu Caddesi'nin sol tarafında, köşeye yakın bir yerde bulunuyordu. Camiin kıble tarafında, kapısı Toptaşı Caddesi'ne açılan Saçlı Şeyh Hüseyin Efendi'nin Sünbülî Tekkesi, son cemaat yerinin önünde ise, Korucu Baba'nın açık türbesi vardı. Üsküdar'ı n eski resimlerinde camiin ve türbenin yeri açıkça görülmektedir. Buna göre, mabedin son cemaat yeri ahşap olup sağ taraftaki minaresi, muntazam kesme taştan yapılmıştır. Kısa ve güdük olan bu minare, Gündoğumu Caddesi'nin hemen kenarındadır. Hadîka yazarı bu cami hakkında şu bilgiyi vermektedir: "İlk bânisi Hüdâyî Âsitânesi şeyhlerinden Devatcı zâde Mehmet Efendi'dir. Pederi ile beraber, Şeyh Camii ismiyle tanınan pederi Şeyh Mustafa Efendi'nin asar-ı hayriyesinden olan camiin haricinde medfunlardır. Vefat tarihi, 1090 (1679)'dır. Pederi Devatcı Şeyh Mustafa Efendi'nin vefatı daha öncedir. Bir süre sonra cami harabe haline gelince Padişah Sultan Mahmud Han-ı evvel hazretlerine arzuhal olunmuş, yeniden yapılmıştır.


Durbali Camii

Cami, Toygar Tepesi'nde ve Durbali Sokağı üzerinde idi. Hadîka'da şu bilgi bulunmaktadır: "Bânisi, Ali Bali Ağa nam sahib-i hayrdır ki, Ebu'l-Feth Gazi Sultan Mehmet Han ile gelen askerlerdendir. Kabri Kavukçular içinde bir özel yerde ziyaretgâh iken zamanla dükkânlar arasında kalmıştır. Camiin mahallesi vardır." Bu açıklamadan, Ali Bali Ağa'nın, eski ismi Kavukçular, yeni adı Tavukçu Sokağı olan sokak üzerinde bir türbesinin bulunduğunu öğreniyoruz. Yakın tarihe kadar Kolonyacı Ali Bey'in dükkânı içinde bulunan bu kabir bugün mevcut değildir. Ali Bali Ağa, İstanbul'un alınması sırasında yapılan savaşlara iştirak etmiş bir gazidir. Rivayete göre, Ali Ağa pek yaman bir harp eri imiş. Durup dinlenmeden savaştığı için kendisine "Dur be Ali!" denmiş ve böylece anılır olmuş. Durbali adının 'Torbalı Ali'den geldiği de söylenir. Toygar Tepesi'ndeki bir sokağa bu yüzden Torbalı Sokağı adı verilmiştir. Cami, eskiden Torbalı Sokağı, Durbali camii Sokağı, Zenciler Sokağı ve Şair Ruhi Sokağı ile çevrili olan ve bugün yedi parselden oluşan geniş bir alanın içinde idi. Yeri, vakıfça 1940 tarihinde meşhur hattat Necmeddin Okyay Hoca'ya satılmış ve o da ünlü güllerini burada yetiştirmiştir. Durbali Camii, XVIII. yüzyıl ortalarında Celvetî Tekkesi haline getirilmişse de bu uzun müddet devam etmemiştir. Tekkenin postnişîni Şeyh İbrahim Efendi idi. Şair Ruhi Sokağı'na açılan bir kapıdan Necmeddin Hoca'nın evinin avlusuna girilmektedir. Dört kabirden oluşan küçük hazîre, bu evin arkasındadır.


Duvardibi Namazgâhı


Ekmek Yemez Tekkesi (Emek Yemez Tekkesi)

Âyin günü Pazartesi olan bir Bayramiyye Dergâhı idi. Salacak İskelesi Arka Sokağı ile Lâmekânî Hüseyin Sokağı'nın birleştiği yerde ve ikinci sokağın sağ köşesinde bulunuyordu. Civarında Musahib Mustafa Paşa'nın 1094 (1683) tarihli güzel bir meydan çeşmesi ve bunun hemen arkasında büyük bir sarayı ve sol tarafında ise paşanın divan kâtipliğini yapmış bulunan meşhur Şair Nâbî'nin evi ve bir dönem evlendirme dairesi olarak kullanılan kütüphanesi vardı. Ayrıca bunların önünde Hatice ve Fatma sultanların sahil sarayları bulunuyordu ki, yerleri hâlâ arsa halindedir. Büyük bir semahanesi olan, haremlik ve selâmlıklı iki katlı tekke binasının çatısı çökmüş, harap bir halde iken 1935 yılında yıktırılmışdır. Bugün yalnız sonradan yaptırılan yığma taş türbe ve bodrum katı kârgir, diğer iki katı ahşap olan şeyh evi mevcuttur. Şeyh evi, pek harap olduğundan 1975 tarihlerinde oturanlarca terk edilmişdir. Tekkenin arsasına bir kaç apartman yapılmıştır.
(Resim: Emek yemez tekkesi şeyh evi)


Emetullah Valide Sultan Türbesi

Bu türbe Üsküdar İskele Meydanı'ndaki Yeni Valide Camii Külliyesi'nin arkasında sebilden sonra gelir. Yeni Cami Külliyesi ile beraber 1708-1711 tarihleri arasında yapılmıştır. Türbenin üstü, Bursa'daki Sultan İkinci Murad'ın türbesi gibi açıktır. Türbe mimarisi her çeşit süsleri, yazıları, nakışları, mezar taşları, şebekeleri bakımından, devrinin şaheser bir örneğidir.


Erzurum Sitesi Zahidiye Camisi

Adres:  Altunizade Mah. Aziziye Sok. No:5 Üsküdar


Evliya Çelebi'ye Göre Üsküdar Tekkeleri

Evliya Çelebi Seyahatname'sinde, Üsküdar'da '47 kadar tekke' olduğunu belirtmiş fakat bunlardan pek azının ismini vermiştir ki şunlardır:
a) Hazreti Mahmud Efendi Tekkesi. Camii ve türbesi bugün de mevcuttur.
b) Abdülkadir Ceylanî Tekkesi. Bu Halvetî Tekkesi'nin yeri belli değildir. İsim değiştirerek devam ettiği sanılmaktadır.
c) Dutçuzâde Tekkesi. Bu Halvetî Tekkesi'nin Toptaşı Caddesi üzerinde, Dutlu Kahve ismiyle anılan yerde, Abbas Ağa Çeşmesi civarında bulunması, (isim benzerliğinden dolayı) mümkündür.
d) Karacaahmet Sultan Tekkesi. Hangi tarikate mensup olduğunu belirtmediği bu dergâhın, mezarlık içinde bulunduğunu yazmaktadır. Bir Bektâşî Tekkesi olduğu sanılan bu mabet, muhtemelen Nuhkuyusu Caddesi üzerinde ve bu caddeye açılan Mehmet Çavuş Sokağı ile Arakiyeci Sokağı arasında idi. (Yeri için Aşçıbaşı Camii bahsine bakınız.) Mihrişah Valide Sultan Çeşmesi karşısında bulunan bu yerde, ortada bir çıkmaz yol ve iki tarafında hazîre bulunmaktadır. Yolun sol tarafındaki hazîrede, Selim Sultan Dede ile Nenesi Dede'ye ait iki kabir vardır. Şâhideleri elifî serpuş ile süslüdür. Yolun sağ tarafında ise, İbrikdar Hüseyin Ağa'nın 1206 (1791-92) tarihinde yaptırmış olduğu namazgâh bulunmakta idi. Ağa'nın kabri de buradadır. Tekkenin hangi tarihte yok olduğu belli değildir. Evliya Çelebi, 'İstanbul Cevelânları'na 1630 tarihlerinde başladığına göre, dergâh bu tarihten evvel yaptırılmış olmalıdır.
e) Hacı Bektaş-ı Veli Tekkesi. Paşalimanı'nda Abdurrahman Ağa Camii yanında idi.
f) Miskinler Tekkesi. İbrahim Ağa yolu üzerinde bulunan bu tekkeden günümüze ön tarafındaki İsa Ağa Çeşmesi gelebilmiştir.


Evliya Hoca Camii

Cami, Evliya Hoca Mahallesi'nde, eski ismi Kurtoğlu, yeni ismi Kuşoğlu Yokuşu olan yol ile Evliya Hoca Sokağı'nın birleştiği yerde ve Kuşoğlu Yokuşu'nun sol köşesinde ve set üzerindedir. Bugün yalnız Evliya Hoca'nın açık türbesi durmaktadır. Türbe, bir duvarla çevrilmiştir. Burada bir kabir taşı görülmektedir. 1243 (1827-28) tarihli ve kâtibî serpuşludur. (Resim: Evliya Hoca Camii Türbesi)


Fahrettin Tivnikli Camii

Selami Ali Mahallesi'nde bulunan cami depreme dayanıksız olması sebebiyle 2015 yılında yıkılarak yeniden inşa edilmiştir.

2.000 kişi kapasiteli olan Fahrettin Tivnikli Cami'nde konferans salonu ve Kur'an Kursu bulunmaktadır.

Ayrıca caminin yanında inşa edilen eğitim merkezinde derslikler ve görevliler için lojmanlar mevcuttur.


Faik Bey Camii

Cami, Acıbadem Caddesi ile Koşuyolu Caddesi arasında, bir vadi içinde ve Çifte Cevizler ismi ile anılan yerdedir. Önünden İbrahimağa Deresi'nin geçtiği camiin kıble tarafında Çifte Cevizler Mesiresi bulunmaktadı r. Burada, Kalfa Çeşmesi adıyla yad edilen kitâbesiz bir çeşme vardır. Fevkânî olan camiin alt katı sıbyan mektebi iken sonradan meşruta haline getirilmiş, ahşap olan asıl cami ise, 1975 tarihinde kârgire dönüştürülmüştür. Bu onarımda ahşap iki sütun üzerine oturtulan, dışa taşmalı mihrap kısmı kaldırılarak niş haline sokulmuştur. Camiye dar bir taşlıktan, eskiden ahşap, şimdi mozaik olan merdivenle çıkılır. 1975 tarihinden evvel ahşap minaresi yıkılmış bulunduğundan, camiin yanındaki kurumuş bir meşe ağacının gövdesi üzerine yerleştirilmiş bir tahta balkondan ezan okunmakta idi. Son tamirde camiin sağ tarafına tuğladan yüksek bir minare yapılmıştır. Aydınlık ve şirin olan mabedin minberi ahşaptı r. Hiç bir yerinde yapıldığı tarihi belirten kitâbesi yoktur. Mabet 10. Daire-i Belediye (Boğaziçi-Yeniköy) esnaf müfettişi Hacı Faik Bey tarafından yaptırılmıştır. Civarında köşkü vardı. Faik Bey, Gurre-i Ramazan 1325 (8 Ekim 1907) tarihinde Üsküdar Tunusbağı Çeşmesi'ni de tamir ettirmiştir. Kitâbesi vardır.


Faik Paşa Camii

Cami, Acıbadem semtinde ve Tekin Sokağı'nın üzerindedir. Tamamen granit taşından kubbeli olarak yaptı rılan mabedin önündeki beton son cemaat yeri 1956-57 tarihlerinde inşa edilmiştir. Cami sahnı kare plânlı olup üç basamakla çıkılır. Sağır kubbe bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Alt üst pencerelerden ışık alan mabedin minberi ahşaptır. Hiç bir yerinde kitâbesi yoktur. Sağ taraftaki minaresi taştandır. Camiin sol tarafında Faik Paşa'ya ait olduğu söylenen bir kabir vardır. Kabrin baş tarafında bulunan ince sütun şeklindeki şâhidesinde herhangi bir yazı yoktur. Ayak taşı konmamıştır. Sultan II. Abdülhamit (1876-1909) devrinde yaşamış beş Faik Paşa vardır. Camii bunlardan hangisinin yaptırdığı belli değildir. Cami avlusuna bitişik Faik Paşa'nın köşkü, 28. 2. 1961 tarihinde, Polis Huzur Evi olmuştur. Bu güzel yapı Aralık 1992 tarihinde kısmen yandı. Acıbadem Camii ismiyle de anılan mabet 1882 veya 1892 tarihinde yapılmıştır. Faik Paşa, evvelâ bu köşkü yaptırmış ve bir müddet sonra da şimdiki camiini bina ettirmiştir. Garip bir tesadüf olarak, Faik Paşa Camii'nin az ilerisinde Faik Bey Camii bulunmaktadır. Faik Paşa kabrinin yan tarafında, avlu duvarına dayalı vaziyette bir namazgâh taşı vardır. Bunun nereden getirildiği belli değildir. Üzerinde bir mihrap ayeti ve kabartma kandil şekli bulunmaktadır. Tarih yoktur.


Faik Paşa Türbesi

Türbe, Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi Camii hazîresinde idi. Bugün mevcut değildir. Hadîka yazarı Vefeyât-ı Selâtîn ve Meşâhîr-i Ricâl adlı eserinde Faik Paşa için, "Turhan Bey evlâdındandır. Rumeli Valisi iken İstanbul'a ihzar 'Azimet-i vuslat-sene 1053' tarihinde katl olunup Hüdâyî Mahmud Efendi Türbesi Mezarıstanı'nda medfundur. Tırhala'da asar-ı hayriyyesi vardır." demektedir. Gazi Turhan Bey, II. Murat devrinde, Arnavutluk ve Mora fatihi olarak bilinen ünlü bir Türk akıncı beyidir. Kendisinin, Mora Yenişehiri'nde, Tırhala'da, güneydoğu Bosna'da, Kırk Kavak Köyü'nde asarı bulunmaktadır. Türbesi de bu köydedir. Uzunköprü'nün 8 km. güneydoğ usunda olan bu köyün etrafında, babası gibi akıncı beylerinden olup 1489 tarihinde vefat eden oğlu Ömer Bey'e ait ve halen onun ismi ile anılan iki köy vardır. Ömer Bey'in oğullarından İdris Mahvî Bey alim, şair değerli bir zât idi. Faik Paşa, mal tahsildarı iken, "Mora yarımadası ndan gelüb, Nasuh Paşa cenginde hizmeti görülmüş ve sadrazamın iltifatına mazhar olarak Rumeli Beylerbeyi olmuştu. Sofya'da yaptığı zulüm, haddi aşıp, orada altı ay kadar kaldı. Bir kaç heriŞ, şer'î izin olmadan asıp, Sofya kadısı Sencârî Mehmet Efendi -ki, Muizzüddin denmekle tanınır- adamı öldürdükten sonra ondan huccet (vesika) isteyip ısrar ve cefa edince, kadı altı günde ılgar ile İstanbul'a gelüb, Divan-ı Hümayun'da feryat etti." Sofyadan getirilen Faik Paşa kadı ile yüzleştirildikten sonra, Yalı Köşkü'nde, Cinci Hoca'nın da etkisi ile 10 Zilhicce 1053 (19 Şubat 1644) tarihinde boğdurularak öldürüldü.


Fatih Sultan Mehmet Camii

Cami, Salacak semtinde ve Salacak İskelesi Arka Sokağı üzerindedir. Üsküdar'da ilk inşa olunan mabet budur. Üsküdar ve havalisi, İstanbul'dan 101 sene evvel, yani 1352 de ilk defa, feth edilmişse de 1402 Ankara Meydan Muharebesi ile elden çıkmıştır. İstanbul'un 1453 tarihindeki fethine kadar Üsküdar'da hiç bir mabet yapılmamıştır. Hadîka yazarı bu cami hakkında şu bilgiyi vermektedir: "Bânisi Ebu'l-Feth Sultan Mehmed Han-ı Gazi'dir. Minberini Hekimbaşızâde Ali Paşa ilk sadaretinde koymuştur. Mahallesi vardır." Üsküdar'da ilk kurulan mahalle burasıdır. 'Sala'nın köy, Salacak'ın ise köycük anlamına geldiği ileri sürülür. Bu mevkide yapılan, mescidin ve çeşmenin Akşemseddin adına inşa edildiği ve fetihten sonra da ilk hutbenin ve ilk cuma namazının burada kılındığı rivayet olunur. İlk hutbeyi okutan zatın ismi İbrahim'dir. Kabri, İnadiye Tekkesi'nde Yediemirler diye bilinen türbededir. (Bandırmalı Tekkesi Camii bahsine bakınız.) İstanbul 29 Mayıs 1453'de feth edildiğine göre, ahşap olduğu sanılan mabet, muhasara sırası nda yapılmış olmalıdır. Sadrazam Ali Paşa, 12 Mart 1732'de sadaret mevkiine geldiğine göre, minberi de bu sıralarda koyarak mescidi cami haline getirmiştir. Bu durumda mescit, yapılışından 280 sene sonra cami haline gelmiş demektir. Kısa bir müddet sonra cami harap olduğundan 1166 (1753) tarihinde Sultan I. Mahmut (1730-1754) tarafından yeniden yapılmıştır. Bunu belirten kitâbe, cami duvarında asılı iken Vakışar Müdürlüğü'nce alınan bir karar gereğince eski levhalarla beraber camiin minberi altına kaldırılmıştır.


Fatma Hanım Sultan Türbesi

Bu muhteşem açık türbe, Hüdâyî Aziz Mahmud Efendi Camii'nin sağ tarafında ve kesme taş bir kaide üzerindedir. Devrinin güzel bir örneği olan türbe, kare plânlı ve sekiz poligonal mermer sütunludur. Sütun başlıkları baklavalıdır. Sütunların arası güzel desenli pirinç şebekedir. Şebekelerin üzerinde sütunlara bindirilmiş mermer ayna taşları vardır. Bu taşların üzerinde ve köşelere yakın yerde kabartma rozetler bulunmaktadır. Buraya bir de güneş saati yerleştirilmiştir. Türbenin üzeri demir kafestir. Hiç bir yerinde kitâbesi yoktur. Mezarlık tarafına açılan kapısı yine pirinçtendir. 1894 zelzelesinde türbenin taşları yerinden oynamış ve bu yüzden sütun başları hizasında demir bir kuşak geçirilmiştir. Türbenin sağ tarafında, İzzi Efendi'nin küçük açık türbesi ile Sadrazam Rusçuklu Hasan Paşa'nın kabri vardır. Türbede, Kaya Sultan'ın 1140 (1727-28) tarihinde vefat eden kızı Fatma Sultan medfundur. Fatma Hanım Sultan'ın annesi Kaya Sultan, IV. Murat'ın kızıdır. 1632'de dünyaya gelmiş ve henüz 14 yaşının içinde iken 1646'da Melek Ahmet Paşa ile evlendirilmiştir. İlk çocuğu AŞfe Hanım Sultan'ı 1649'da dünyaya getirmiştir. 1064 (1653-54) tarihinde küçük yaşta vefat eden AŞfe Hanım Sultan, Şehzadebaşı Camii hazîresine gömülmüştür. Kocası ile çok mesut bir hayat süren Kaya Sultan, fazla heyecandan 1655 tarihinde Üsküdar'da Paşalimanı mevkiindeki muhteşem sarayında 7 aylık çocuğunu düşürmüş ve bu düşük çocuk Mihrimah Sultan Camii avlusundaki türbeye gömülmüştür. (Mihrimah Sultan Camii Türbesi bahsine bakınız.) 15 Şubat 1659 tarihinde Eyüp'teki yalısında Fatma Hanım Sultan'ı doğururken, son kalması neticesinde, cahil ebelerin elinde feci surette can vermiş ve Eyüp'ten kayık ile getirilen cenazesi "Ayasofya türbelerinden, kilisenin eski vaftizhanesi olan ve sonradan cami yağhanesi halinde kullanılan kubbeli binaya, Sultan I. Mustafa (öl. 1639) ve Sultan İbrahim'in (1640-1648) yanına gömülmüştür. Yanında, Üsküdar'da bir sarayı bulunan Bayram Paşa'nın eşi Hanzâde Sultan'ın sandukası vardır. Fatma Hanım Sultan, 68 yaşında olduğu halde, annesinden intikal eden sarayında vefat ederek bu türbeye gömülmüştür. Sicill-i Osmânî'de ve diğer kaynaklarda adı yazılı değildir. Hayatı hakkında da bir bilgimiz yoktur. Kaya Sultan'ın 1657-1661 tarihlerinde vefat ettiği ileri sürülmüştür ki, yanlıştır. Evliya Çelebi eserinde, Melek Ahmet Paşa'nın Kaya Sultan'ın vefatından 20 gün sonra Padişah tarafından Bosna Eyaleti'yle İstanbul'dan uzaklaştırıldığını ve bir hafta Topçular'daki sarayında oturduktan ve gereken hazırlıkları yaptıktan sonra 20 Cemaziyelâhir 1069 (15 Mart 1659)'da hareket ettiklerini yazmaktadır.


Fatma Hatun Mescidi

Mabet, eski adları Selâmet, Selâmsız ve Çınar yokuşu olan bugünkü Selâmi Ali Efendi Caddesi ile Hatmi Sokağı'nın birleştiği yerde ve sokağın sol köşesindedir. Karşı köşesinde şimdi ev olarak kullanılan ve yakın tarihe kadar bir çok hadiselere sahne olan meşhur Yeniçeri Kahvesi, mescidin alt tarafında ve Hatmi Sokağı üzerinde 24 Eylül l973'de açılan Hilmi Çelikoğlu İlköğretim Okulu, tam karşısında caddeye ismini veren Şeyh Selâmi Ali Efendi Çeşmesi ve mescit sırasında cadde üzerinde hâlâ kabri bulunan Feyzullah Efendi'nin Hindu Tekkesi vardı. Hangi tarihte yapıldığı bilinmeyen mabet, Şair Lebib Efendi'nin hazırladığı kitâbeden de anlaşılacağı üzere 1176 (1762-63)'te yeniden yaptırılmıştır. Fakat mabet 2 Ağustos 1887 tarihinde tekrar yanmıştır. Kapı üzerinde bulunan kitâbesi kaybolur düşüncesi ile karşısındaki Selâmi Ali Efendi Çeşmesi üzerine konulmuştur ki, bugün de hâlâ oradadır. Mir'at-i İstanbul adlı eserin sahibi Mehmet Raif Bey, "mescidin kapısı üzerindeki tarih şudur" diyerek yukarıda yazılan kitâbenin aynısını yazmıştır. Bundan da Raif Bey'in mescidi, yanması ndın bir süre önce görmüş olduğu anlaşılmaktadı r. Eski Eserler'deki kayıt Şşinde mabedin "Bağ Odaları Mescidi" ismiyle kaydedildiği görülmektedir. Kabataş'ta, Bağ Odaları Sokağı üzerinde Bağ Odaları ismiyle bilinen ve Fatma Hatun tarafından yaptırılmış bir mabet daha vardır. İsim benzerliği yoksa, bu iki mescidin aynı kimse tarafından yaptırılmış olduğu söylenebilir.


Fenâyî Ali Efendi Türbesi

Türbe, Çavuşbaşı Semtinde ve Boybeyi Sokak üzerindeki Fenâyî Tekkesi Mescidi avlusundadır. 1281 (1864) tarihinde, Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa'nın eşi Mısırlı Zeynep Hanım tarafından bir sene evvel vefat edip bu tekkenin hazîresine gömülen, annesinin ruhu için, cami ile beraber ihya etmiştir. Türbe ve camiin tamirine annesi tarafından başlandığı fakat onun ani vefatı üzerine Zeynep Hanım tarafından tamamlandığı rivayet edilmektedir. Dikdörtgen şeklindeki türbe, sekiz köşelidir. Duvarları kârgir, çatısı ahşap olup içten hafif kubbelidir. İçinde 1158 (1745) tarihinde vefat eden Şeyh Fenâyî Ali Efendi'nin ahşap sandukası bulunmaktadır. Pek harap durumda iken, 1990 senesinde mükemmel surette yeniden yapılmış ve sandukası önüne de 16 mısralı bir manzume yerleştirilmiştir. Fenâyî Ali Efendi 1123 (1711)'de Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa idaresindeki Osmanlı Ordusuna müridleriyle beraber katılarak Prut Seferi'ne iştirak etmiştir. Bu Osmanlı-Rus savaşı sırasında kendisinin ve dedegânın taşıdığı bayraklardan biri vefatından sonra sandukası üzerine serilmiştir. Bu bayrak ve gönderleri bugün de türbesindedir. Türbenin sol tarafındaki duvar üzerine 1062 (1652) tarihli ve kitâbeli Kâbe-i Muazzama'nın, bir büyük çini üzerine yapılmış resmi yerleştirilmiştir. Bunun ve tavanı süsleyen 10 kollu avizenin Zeynep Hanım tarafından hediye edildiği söylenmektedir. Bunlardan ayrı olarak Ali Efendi'nin kullandığı el değirmeni de bir sepet içinde muhafaza edilmektedir. Fenâyî Ali Efendi, Hüseyin adlı bir zatın oğlu idi. Manisa'ya hicretinde Hâki Baba Mahallesi'ndeki bir evde oturmuş ve bu mahallede bir de cami yaptırmıştı. Vakfının ilk mütevellisi Ahmet oğlu Mehmet namında biri idi. Onun vefatından sonra, Üsküdar'daki tekkenin şeyhlerinin vakfın mütevellisi olmaları şartı vardı. Vakfiye, 15 Şaban 1120 (30 Ekim 1708) tarihlidir. Manisa'daki Fenâyî Camii bugün de mevcut olup, şehir merkezinden oldukça uzaktır. İzmir Caddesi ile Koparan Sokağı'nın birleştiği yerde iken 1961'de yeniden yapılmış ve eski şirin durumu ile bir alâkası kalmamıştır. Kitâbesi ve hazîresi yoktur. Önünde, kitâbesi bulunmayan, Yaylasuyu Çeşmesi mevcuttur. Suyu, karşısındaki dağın Seyiryeri'nden gelmektedir. Burası, Bursa'nın Bakacak'ı gibidir. Cami civarında Çınarlıkuyu Kırkahvesi bulunmaktadır.


Fenâyî Tekkesi Camii

Buna Yaldızlı Tekke camii de derler.Üsküdarda kendi adını taşıyan mahalledeÇavuşbaşı Mektebi'nin karşısındadır.Kargir bir yapıdır.İçinin üç tarafı altlı üstlü mansurelidir.Camii ve tekkeyi Kütahya'lı Şeyh Seyyid Ali Efendi 1714 yılında yaptırmıştır.Burası bir Celveti Tekkesi idi.İlk şeyhi de kendisidir.


Fenâyî Tekkesi Mescidi

Bu küçük mabet, Koşuyolu'nun İbrahimağa'ya uzanan kısmında ve Ankara asfaltı yakınındadır. Cami, sekiz yüzlü olup her yüzündeki pencerelerden ışık alır. Çatısı ahşaptır. Kapısı üzerinde bir ayet-i kerimeyi hâvi bir kitâbe vardır. Minberi ahşaptır. Mabet, Civan Feridun Paşa Camii adı ile de bilinir. Cami, eski mutasarrıf İbrahim Sarım Bey'in oğlu Ferik Feridun Paşa tarafından 1330 (1912) tarihinde yapılmıştır. Feridun Paşa, Kavalalı Mehmed Ali Paşa soyundan İbrahim Fehmi Ahmet Paşa'nın 1894 tarihinde, Üsküdar'da Koşuyolu üzerindeki yazlığında vefatı üzerine; onun ikinci eşi Vicdan Nevcivan Hanı m ile 17 Mayıs 1896 (1314) tarihinde İstanbul'da evlenmiştir. O sırada Nevcivan Hanım kırkdört yaşında idi. Bu evlilikten dolayı Mısırlı Feridun Paşa diye anılmıştır. Feridun Paşa'nın hangi tarihte vefat ettiği belli değildir. Nevcivan Hanım ise 1940 tarihinde Üsküdar'da vefat etmiştir. İbrahim Fehmi Ahmet Paşa'nın muhteşem üç katlı, ahşap ve büyük köşkü, Nevcivan Hanım'ın vefatından sonra 'Koşuyolu Göğüs Hastahanesi' olmuştur. Köşkün karşısındaki namazgâh yeri, şimdi park haline getirilmişse ve namazgâh taşı yok olmuştur Bu küçük camiin yapımına 1328 (1910) tarihinde başlanmış ve 27 Temmuz 1330 (1912) tarihinde bitirilmiştir. Camiin sağ tarafındaki köşk, müezzin ve imama meşruta olarak vakfedilmiştir. Bu bina, 1953-54 ders yılında Koşuyolu İlkokulu olmuştur. Sonra okul, 1957'de açılan Reşat Nuri Güntekin İlkokulu'na taşınmı ştır. 1900-1920 tarihlerinde, İbrahimağa semtinden başlayarak Tophanelioğlu'na kadar uzanan caddede, Koruluk Mesiresi'nde ve Uzunçayı r'da, eski tulumbacılar 25 Mecidiye'sine (500 kuruş) iddialı yarışlar yaparlardı. Zamanla bunun yerini at yarışları aldı. Tanınmış beylerin atları yarışırdı. Bundan dolayı yol, Koşuyolu adını almıştır.


Feridun Paşa Camii (Feridiye Camii)

Bu küçük mabet, Koşuyolu'nun İbrahimağa'ya uzanan kısmında ve Ankara asfaltı yakınındadır. Cami, sekiz yüzlü olup her yüzündeki pencerelerden ışık alır. Çatısı ahşaptır. Kapısı üzerinde bir ayet-i kerimeyi hâvi bir kitâbe vardır. Minberi ahşaptır. Mabet, Civan Feridun Paşa Camii adı ile de bilinir. Cami, eski mutasarrıf İbrahim Sarım Bey'in oğlu Ferik Feridun Paşa tarafından 1330 (1912) tarihinde yapılmıştır. Feridun Paşa, Kavalalı Mehmed Ali Paşa soyundan İbrahim Fehmi Ahmet Paşa'nın 1894 tarihinde, Üsküdar'da Koşuyolu üzerindeki yazlığında vefatı üzerine; onun ikinci eşi Vicdan Nevcivan Hanı m ile 17 Mayıs 1896 (1314) tarihinde İstanbul'da evlenmiştir. O sırada Nevcivan Hanım kırkdört yaşında idi. Bu evlilikten dolayı Mısırlı Feridun Paşa diye anılmıştır. Feridun Paşa'nın hangi tarihte vefat ettiği belli değildir. Nevcivan Hanım ise 1940 tarihinde Üsküdar'da vefat etmiştir. İbrahim Fehmi Ahmet Paşa'nın muhteşem üç katlı, ahşap ve büyük köşkü, Nevcivan Hanım'ın vefatından sonra 'Koşuyolu Göğüs Hastahanesi' olmuştur. Köşkün karşısındaki namazgâh yeri, şimdi park haline getirilmişse ve namazgâh taşı yok olmuştur Bu küçük camiin yapımına 1328 (1910) tarihinde başlanmış ve 27 Temmuz 1330 (1912) tarihinde bitirilmiştir. Camiin sağ tarafındaki köşk, müezzin ve imama meşruta olarak vakfedilmiştir. Bu bina, 1953-54 ders yılında Koşuyolu İlkokulu olmuştur. Sonra okul, 1957'de açılan Reşat Nuri Güntekin İlkokulu'na taşınmı ştır. 1900-1920 tarihlerinde, İbrahimağa semtinden başlayarak Tophanelioğlu'na kadar uzanan caddede, Koruluk Mesiresi'nde ve Uzunçayı r'da, eski tulumbacılar 25 Mecidiye'sine (500 kuruş) iddialı yarışlar yaparlardı. Zamanla bunun yerini at yarışları aldı. Tanınmış beylerin atları yarışırdı. Bundan dolayı yol, Koşuyolu adını almıştır.


Fethi Ahmet Paşa Camii

Karacaahmet türbe ve tekkesinin tam karşısındadır. Kitabeden öğrendiğimize göre,bu camii evvelce Sultan Abdülmecit'in rikabdarlarından (özengi ağalarından)Rodos'lu Hacı Hafız Ahmet Ağa ahşap olarak yaptırmıştır.Oğlu Fethi Ahmet Paşa yeniden ve taş olarak inşa ettirmiştir.Yanlış olarak Karacaahmet cami olarak da söylenilmektedir. Alt kısmındaki su tesisi dükkan haline getirilmiştir. Esasen mülhak vakıf olan Rodoslu Ahmet paşa vakfının aile fertlerinin mezarları az ileride cadde üzerinde Duvardibi su terazisine yakın yerde bulunmaktadır


Fevziye Camii (Bülbülderesi Camii)

Cami, Bülbüldere-Bağlarbaşı yolu ile Selânikliler Sokağı'nın birleştiği yerde ve köşe başındadır. Hemen yanından başlayıp Selâmsı z Tepesi'ne kadar uzanan kabristan da Bülbüldere Mezarlığı veya Selânikliler Mezarlığı adını taşır. Mezarlığın Selâniklilere ait olan kısmı 1300 (1882-83) tarihlerinde cami ile beraber tesis edilmiştir. Camiin avlu kapısı, Selânikliler Sokağı'na açılmaktadır. Kapının sol tarafında ulu bir çınarın altında ve avlu duvarı önünde Asadar Baba'nın açık türbesi vardır. Kapının karşısında ise 1112 (1700) tarihli Valide Kethüdası Çeşmesi bulunmaktadır. Kethüda Çeşmesi'nin karşısında 1300 (1882- 89) tarihli Feyziye Mektebi ve onun altında ise 1141 (1728) tarihli Hatice Sultan Çeşmesi bulunuyordu. Bu camiin civarında Hammal Mehmet Ağa Camii, Osman Dede Camii, Yeşilbaş Türbesi ve Bülbüldere Özbekler Tekkesi mevcuttu. (Bu eserlerin bahislerine bakınız.) Cami, 1300 (1882-83) tarihinde Selânikliler tarafından aralarında para toplamak sureti ile yaptırılmıştır. Selânikliler, 1877-78 Osmanlı- Rus Harbi'nden sonra peyderpey İstanbul'a göç etmeye başlamışlar ve bu, 1897 Türk-Yunan Harbi ile 1912 Balkan Harbi'nden sonra en üst düzeye ulaşmıştır. Hepsi zengin olan bu insanlar, Şişli ve Nişantaşı semtlerine yerleşmişler ve kendi çocukları nın okuması için 1296 (1879) tarihinde Şişli Terakki Lisesi'ni ve 1302 (1885) tarihinde de Feyziye Lisesi'ni tesis etmişlerdir. Camiin H. 1300 tarihinde yapıldığını gösteren kitâbesi son cemaat yeri duvarının üzerinde ve avluya bakan yüzündedir.


Feyzullah Efendi Tekkesi (Şeyh Rûmî Efendi Tekkesi)

Âyin günü Cumartesi olan bu Şabanî Dergâhı Ahmediye Camii'nin, Gündoğumu Caddesi'ne açılan avlu kapısının sol tarafındaki tepe üzerinde idi. Bugün, arsası ve hazîresi mevcuttur. Tekke, bir çıkmazın nihayetinde bulunuyordu. Arsasında mutfak bacasının bakiyesi görülmektedir. 1199 (1784) tarihli tekkeler listesinde 'Ağa Hamamı kurbinde Seyyid Feyzullah Efendi Tekkesi' adı ile kayıtlıdır. Mir'at-i İstanbul adlı eserinde Raif Bey: "Bu tekkede Şeyh Atâ Efendi namında bir zat medfundur. Tekkenin altında bir çeşme mevcut olup üzerindeki tarih şudur: Sâhibu'l-hayrat ve'l-hasenat merhum Çavuşbaşı esbak Hatibzâde Ahmet Ağa ruhiçün rızaen lillahi teâlâ... Tarih-i binası 1194 (1780)'dir. İşbu tekke bu def'a yeniden tamir ve termim olunmuştur" demektedir. Bu çeşme bugün mevcut değildir. Bu ifadeden dergâhın 1890 tarihlerinde yenilendiği anlaşılıyor. Çeşme sahibi Ahmet Daniş Ağa Hatibzâdelerdendir. Hatipzâdelerin türbesi ise, İnadiye Tekkesi'nin yanında idi. Bugün mevcut değildir. Ahmet Daniş Ağa, Ragıp Paşa dairesine girip sadaretinde kapıcılar kethüdası olmuştur. Sonra ilerleyerek kapıcıbaşı ve 1170 Zilkadesinde (Temmuz 1757) çavuşbaşı oldu. Bir ara Bostancı Kışlası bina emini oldu. 1191 (1777)'de Midilli'ye ikamete gönderildi. 1192 (1778)'de orada vefat etti. Şairdir. Pirî Paşa Mescidi'ne minber koydu. Vefatında ruhu için bu çeşme yaptırılmıştır.


Garip Dede Türbesi

Türbe, Sultançiftliği Köyü'ndedir. Dudullu- Alemdağ Yolu'ndan ayrılan bir yol, bir km. sonra bizi köyün meydanındaki açık türbenin önüne getirir. Yokuş olan bu yolun sol tarafında ve köşede Alemdağ Orman Bölge Şeşiği binası bulunmaktadır. Köy yolunda mevcut olan ve vaktiyle Sultançişiği Şeker Suyu'nun aktığı dört çeşme de bugün kurudur. Ulu bir ağacın gölgesinde bulunan açık türbenin etrafı alçak bir duvar ve demir parmaklık ile çevrilmiştir. Şâhidesi yoktur. Toprak makberesinin üzerine dört mısralı şu mermer kitâÜsküdar Köy ileri gelenlerinin beyanına göre Garip Dede, çok eski bir mücahittir. Bunlar yedi kardeş olup yedisi de bu civarda medfundur. Bunlardan biri Alemdağı'nda bir kale inşa edip sonradan şehid olan Alemdar Baba'dır. Diğer biri de Samandra Köyü'nde medfundur. Diğer ikisinin kabri ise bugün de mevcut olup Said Halim Paşa Çiftliği hudutları içinde, Sultan Murat veya Sultan Aziz Kasrı civarındadır. Diğer üçünün kabirleri meçhuldür. Bu ifade doğru ise Garip Dede, Tur-Hasan Bey'in kardeşidir ve burada şehit olmuştur.( Alemdar Baba Türbesi bahsine bakınız.) Türbenin karşısında kuru bir çeşme ve köyün camii bulunmaktadır. Çeşmenin ayna taşından daha evvelki bir tarihte yapıldığı anlaşılmaktadır. Şimdiki çeşme 1955 tarihlerinde yapılmıştır. Cami ise yığma taştan inşa edilmiş olup ahşap çatılıdır. Hiç bir yerinde kitâbesi yoktur. Mihrabı duvar içine gömülüdür. Minberi ahşaptır. Abdest musluklarından Şeker Suyu akmaktadır. Sağdaki minaresi taştandır.


Geredeli Mescidi

Mabet, Uncular Caddesi ile İmam Nasır Sokağı'nın birleştiği yerde ve sokağın sağ köşesinde idi. Hadîka'da şu bilgi bulunmaktadır: "Kızıl Mescit denmekle marufdur. Geredeli Çelebi 998 (1598) tarihinde vefat edip Üsküdar mezaristanında medfundur." Üsküdarlı Vâsıf Hoca'nın açıklamasına göre, 1936-37 tarihlerinde çok haraptı. Bu sıralarda yıktırılan Çingene Fırını Mescidi'nin küçük, tahta minaresi bir yük arabasına konularak bu mescide nakledilmiştir. 1939'da yıktırıldı. Mabet, 1318 (1900) tarihinde, Evkaf Nazırı Galip Paşa zamanında tamir ettirilmiştir. Mescidin sol tarafında, Yeni Valide Camii ve Sultan III. Ahmet Çeşmesi, yan tarafında ve Uncular Caddesi üzerinde Geredeli Mektebi, karşısında ve köşede sokağa ismini veren İmam Çeşmesi ve bunun yanında ise Yeni Cami imam ve hatip meşrutaları vardı.


Gizlice Evliya Türbesi ve Yer Sarsan Baba Türbesi

Türbe, Açıktürbe Yokuşu üzerinde ve Üsküdar Postanesi'nin arka tarafındadır. Bu açık türbenin hemen yanında, Yer Sarsan Baba adıyla anılan ve bugün mevcut olmayan bir açık türbe daha vardı. Türbenin gerisinde ise, yeri hâlâ arsa halinde olan ve ismini türbeden alan, Gizlice Evliya Celvetî Tekkesi bulunuyordu. Gizlice Evliya'nın kimliği belli değildir.(Daha geniş bilgi için bu isimle bilinen tekkesi bahsine bakınız.) Vakıf kayıtlarında Şıh Hüseyin Efendi kabri diye kayıtlıdır. Tapu sicilinde de yeri 395 ada, 4-5 parsel diye yazılıdır. Gizlice Evliya Türbesi günümüze kadar gelebilmiş ve 1967 tarihlerinde şimdiki şekli ile onarılmıştır. Türbenin eskiden sebile benzeyen bir durumu vardı. Yol seviyesinden yüksek olduğundan, sol tarafındaki bir merdivenden türbenin avlusuna çıkılırdı. Merdiven ve türbenin yan duvarları kesme taştan yapılmış olup, etrafı bir demir parmaklık ile çevrilmişti. Her tarafını ağaçlar ve sarmaşıklar kaplamıştı. Türbede, Gizlice Baba'ya ait olduğu söylenen kitâbesiz, yuvarlak bir taş ile etrafındaki mezarlı ktan getirilip konulan bir kaç şâhide vardı. Bu iki türbenin ve tekkenin etrafını saran, Ağa Camii ve Devatîzâde Mehmet Talib Efendi Camii Mezarlığı, bugünkü şehir plânına göre Ahmediye Meydanı, Halk Caddesi, Türbe Kapısı Sokağı ve Açık Türbe Sokağı ile çevrili oldukça geniş bir alanı kaplıyordu. 1928 tarihlerinde kaldırılarak yerine Belediye Tahsil Şubesi ve PTT binaları yapılmıştır. Mezarlığın kaldırılması sırasında türbenin yan tarafında bulunan türbedar meşrutası da yok olmuştur. Buradaki şâhideler arasında en eski tarihlisi 1192 (1778) rakkamlısı olup ayrıca 13 dilimli Celvetî sikkeleri de vardır. Yalnız, PTT binasının yerinde, Göztepe Semti'nin kurucusu ve cami sahibi serduhani (baştütüncü) Mehmet Efendi'nin büyük bir hanı vardı.


Gizlice Evliye Tekkesi

Tekke, Açıktürbe yokuşunda ve Üsküdar postahanesinin arkasında idi. Bugün mevcut olmayan bu tekkenin hangi tarihte kurulmuş olduğu belli değildir. Tapuda yeri 395 ada, 4-5 parsel diye kayıtlıdır. Hüdâyî Mahmud Efendi; Ayşe Sultan tarafından 1003 (1594-95) tarihinde tekkesi kurulduktan sonra bir gün, bugünkü Gizlice Evliya Türbesi'nin önünden geçerken: - Burada ismi bilinmeyen fakat kerameti zâhir olmuş gizli bir evliya medfundur, diyerek yatırın, 'Gizlice Evliya' ismini almasına ve kabrinin üzerine de bir türbe yapılmasına sebep olmuştur. Hüdâyî Mahmud Efendi, 1038 (1628) tarihinde vefat ettiğine göre, Gizlice Evliya, bu tarihten evvel, muhtemelen Hüdâyî hazretlerinin Üsküdar'a geldiği 1580 tarihinden sonra vefat etmiş veya Hüdâyî hazretleri Gizlice Evliya'nın ölümünden çok sonra onun ününü işitmiş olmalıdır. İsmini bu açık türbeden aldığı muhakkak olan Gizlice Evliya zaviyesi, bir Celvetî Tekkesi olduğuna göre, 1595 tarihinden sonra kurulmuş olmalıdır. Celvetî tarikatinin kuruluşu çok eski tarihlere dayandığı halde, Üsküdar'da yayılması, Hüdâyî hazretlerinin bu beldeye gelmesinden sonra olmuştur.


Gülfem Hatun Türbesi 

Hadîka yazarının: "Cami-i mezbure karîb şahraha nâzır türbesi ve ittisâlinde mektebi dahi vardır" dediği türbe, eski ismi Karacaahmet Caddesi olan, Hakimiyet-i Milliye Caddesi üzerinde idi. Tezkiretü'l-Ebniye'de Gülfem Hatun Medresesi'nin Mimar Sinan tarafından yapıldığı yazılı olduğu halde cami, mektep ve türbesinin isimleri yazılı değildir. Fakat bu eserlerin de Mimar Sinan tarafından yapıldığı muhakkaktır. Açık veya kapalı olduğunu bilmediğimiz türbe, 1266 (1850) tarihinde zuhur eden bir yangında cami, medrese, türbe ve mektep ile bütün bir semt olarak yanmıştı. Bu yangından 19 sene sonra 1285 (1868-69) tarihinde, cami ve mektep halk tarafından onarılmış fakat medrese ile türbe tamir edilmemişti. Bu uzun zaman sırasında da kabir taşı kaybolmuştu.


Gülfem Hatun Camii

Cami, Gülfem Sokağı ile Eski Mahkeme Arkası Sokağı'nın birleştiği yerde ve ikinci sokağın sağ köşesindedir. Hadîka'da şu açıklama vardır: "Bâniyesi, Sultan Süleyman Han'ın Harem-i Hümâyunları cariyelerindendir. Camiye yakın caddeye nazır türbesi ve hemen yanında mektebi dahi vardır. Mezar taşında; Sâhibetü'l-hayrat saide şehide Gülfem Hatun Ş sene tis'a ve sittîn tis'a mie-969 (1561-62) yazılıdır. Bu camiin mahallesi vardır." Gülfem Hatun, 1561 tarihinde şehid edilmiş fakat camisini 946 (1539-40) tarihinde yaptırmıştır. Cami, 1850 tarihinde geçirdiği yangın felâketinden sonra, ihtimal ilk taş kaybolmuş veya mabet ile beraber türbesi de yandığı için taş, kireç haline gelmiş ve yenisini yazmak icab ettiğ i zaman da bu yanlışlık yapılmıştır. Taşın sonradan konduğu ve kitâbesinin de yanlış yazıldığı "Gülfem Hatun bint-i Abdullah" ibaresinden de anlaşılmaktadır. Çünkü, Gülfem Hatun'un babasının ismi H. 949 tarihli vakŞyesinde de görüldüğü gibi Abdullah değil, Abdurrahman'dır. Küçük hazîrede Gülfem Hatun'dan başka üç kişi daha gömülü olup, biri 1050 (1640-4l) tarihinde vefat eden Hüdâyî Aziz Mahmud Efendi Camii mukabelecisi Mehmet Efendi'dir. Gülfem Hatun'un zengin bir kadın olduğu yukarı da söylenmişti. Bunu, Manisa muhasebe defterinden anlıyoruz. Defterdeki kayıtlardan; bu şehirde, Göktaşlı ve Çaprazlar mahallelerine yaptırdığı iki çeşme ve bir mektep için İstanbul'da vakıf dükkânlar, Üsküdar'daki cami için de Manisa'da 30 dükkân vakfettiği anlaşılmaktadır.


Gülnuş Emetullah Valide Sultan Türbesi

Türbe, Hakimiyet-i Milliye Caddesi üzerindedir. Yeni Cami Külliyesi ile beraber 1708-1711 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Bânisi, Sultan III. Ahmet'in annesi Gülnûş Emetullah Valide Sultan'dır. Lâle Devri başmimarı Mehmet Ağa tarafından yapılmıştır. Türbenin sağ tarafında sebil, sol tarafında muvakkithane ve hazîre, arkasında hünkâr mahfili ve cami, karşısında ise Zincirli Kuyu Tekkesi ismiyle de bilinen Halim Gülüm Dergâhı bulunuyordu. Türbe, sekiz yüzlü olarak tamamen mermerden yapılmıştır. Köşelerine yerleştirilen sekiz mermer sütunun arası, pirinç şebekedir. Sütun başlıkları istalaktitlidir. Geniş, alnı düz, kemer içleri dilimli, yekpare bir mermer kiriş veya kemer sütunları birbirine bağlar. Bu sütun ve kirişlerin üzerine, türbeyi daha görkemli göstermesi için kesme mermerden ikinci bir kemer daha yapılmıştır. Bu kaş kemerlerin iç taraşarı yine pirinç şebekedir. Bu şebekeler, gerek döküm ve gerekse motişeri bakımından, Türk dökme sanatının en güzel örnekleridir. Bu açık türbeyi, lame demirler arasına gerilen bir tel kafes örtmektedir. Kubbe eteğini, çepeçevre istalaktitli bir silme çevirmektedir. Bu silmenin örneklerini, cami külliyesinin çeşme, sebil, şadırvan ve cümle kapısının etrafında gördüğümüz gibi, iskele meydanındaki III. Ahmet Çeşmesi'nde ve Kısıklı Çeşmesi'nde de müşahade etmekteyiz. Kubbe eteğinin iç tarafında nefis bir hat ile Ayet-el Kürsi yazılıdır. Şebekeler çiçek, yaprak ve geometrik şekillerle bezenmiştir. Pirinç şebeke bir kapıdan türbeye girilir. Bu eşsiz şaheser türbenin içinde, Valide Sultan'ın yüksek, ihtişamlı kabir taşlarını havi mezarı bulunmaktadır. Baş ve ayak taşlarında, istiridye kabuğu şeklinde mihrapçıklar ve kabartma şekiller vardır. İkisinin de arka taraşarına zarif, uzun servi kabartmaları yapılmıştır. Ayak taşı, çeşme ve şadırvanında olduğu gibi, vazo içinde çiçek motişeri ile bezenmiştir. Her iki taşın üst tarafına yapılan sorguçlar, çeşmesindekinin aynıdır.


Hacı Ahmet Paşa Türbesi

Hacı Hesna Hatun Camii

Hacı Mehmet Efendi (Tophaneli Oğlu Namazgâhı)

Hacı Mustafa Ağa (Selimiye Namazgâhı)

Hacı Ömer Camii

Hacı Yakup Camii

Hafız İbrahim Paşa Namazgâhı

Halil Paşazâde Mahmut Bey Türbesi

Halim Gülüm Tekkesi (Halim Kerim Tekkesi veya Zincirlikuyu Tekkesi)

Hallaç Baba Tekkesi (Gani Efendi Tekkesi)

Hallaç Baba veya Gani Efendi Türbesi

Hammal Mehmet Ağa Mescidi

Hamza Fakih Mescidi

Harap Mescit

Harmanlık Namazgâhı

Haşim Baba Türbesi

Haydar Baba Türbesi

Haydar Dede Mescidi

Haydar Paşa Camii

Haydarpaşa İngiliz Mezarlığı

Hayrettin Çavuş Camii

Himmet Dede Türbesi

Hindîler Tekkesi (Feyzullah Efendi Tekkesi)

Hüseyin Efendi Dergahı (Beylerbeyi Bedevi Tekkesi)

Hüseyin Hayri Paşa Namazgâhı

Hüsrev Ağa Camii (Eski Hamam Camii)

İbnül-Emin Ahmet Ağa Namazgâhı (Menzilhane Namazgâhı)

İbrahim Ağa Camii Tekkesi

İbrahim Ağa Çayırı Camii

İcadiye Yahudi Mezarlığı

İhsaniye Camii

İhsaniye Mescidi

İlya Profiti Rum Ortodoks Kilisesi

İranlılar Camii (Seyyid Ahmet Deresi Camii)

İsimsiz Türbe

İskender Baba Türbesi

İvaz Fakih Türbesi

İzmirli Ali Paşa Türbesi

Kandilli Mezarlığı

Kapıağası Mevkii Namazgâhı (İbrikdar Hüseyin Ağa Namazgâhı)

Kapıağası Yakup Ağa Namazgâhı

Kapıcı Tekkesi

Kaptan Paşa Camii

Kaptan-ı Derya Sinan Paşa Türbesi

Kara Davut Paşa Camii

Karacaahmet Mezarlığı

Karacaahmet Sultan Türbesi

Karacaahmet Tekkesi

Kartal Ahmet Baba Tekkesi

Kavak İskelesi Mescidi

Kavak Sarayı Mescidi

Kavsara Mustafa Baba Türbesi

Kavsara Mustafa Efendi Camii

Kaymakçı Tekkesi Mescidi

Kazasker Camii (Divitçiler Camii)

Kefçe Dede Mescidi

Kefçe Dede Türbesi

Kerime Hatun Camii

Kısıklı Camii

Korucu Baba Türbesi

Köftüncü Mehmet Ağa Namazgâhı

Köstendili Ali Alâaddin Efendi Türbesi

Kumru Mescidi (Arslan Ağa Mescidi)

Kurbağı Nasuh Camii

Kuyulu Namazgâhı

Küçük Çamıca Namazgâhı

Küçük Çamlıca Mesiresi Camii

Küçük Çamlıca Tekkesi

Lütfi Bey Türbesi

Malatyalı İsmail Ağa Tekkesi

Malatyalı İsmail Ağa Türbesi

Mehmet Ağa Mescidi (Kemer Altı Camii)

Mehmet Tahir Efendi (Harem İskelesi Camii)

Mevlevihane Mescidi

Mihrimah Sultan Camii (İskele Camii)

Mihrimah Sultan Camii Türbesi

Mirahur Camii (İmrahor Camii)

Mirzâzâde Camii (Şeyhülislâm Mirzazade Mehmet Efendi Camii)

Miskinler Tekkesi

Miskinler Tekkesi Mescidi (Dedeler Mescidi)

Muhasip Ali Ağa Çeşmesi Namazgâhı

Muhyi Efendi Tekkesi (Himmet Baba Tekkesi)

Mumcubaşı Mescidi

Murat Reis Mescidi

Musa Baba Tekkesi (Selim Efendi Tekkesi-Sadık Efendi Tekkesi veya Çınar Tekkesi)

Mustafa Çelebi Sofası

Mustafa Yaver Efendi Namazgâhı

Nakkaş Baba Mezarlığı (Bahri Baba Mezarlığı)

Nakkaş Baba Türbesi

Nalçacı Halil Tekkesi Camii

Nalçacı Şeyh Halil Efendi Türbesi

Namazgâh Camii (Cavit Ağa Camii)

Nasuhi Mehmet Efendi Tekkesi Camii

Nasuhî Mehmet Efendi Türbesi

Nevnihal Hatun Namazgâhı

Nişancı Hamza Paşa Türbesi

Nuhkuyusu Camii (Cevri Usta Camii)

Nurbaba Tekkesi

Osman Ağa Namazgâhı

Osman Bey Türbesi

Osman Efendi Camii

Ömer Dede ve Üç Yatırlar Türbesi

Özbekler Tekkesi (Hacı Hoca Tekkesi)

Paşalimanı Namazgâhı

Pazarbaşı Mescidi

Raufî Ahmet Efendi Tekkesi

Reisü'l-Hattatîn Hamdullah Efendi Hazîresi

Reisü'l-hulefa Mak'ad Ahmet Efendi Türbesi

Reji Komiseri Menapirzâde Nuri Bey Türbesi

Rum Mehmet Paşa Türbesi

Rum-i Mehmet Paşa Camii

Saadeddin Efendi Açık Türbesi

Saçlı Halil Efendi Tekkesi

Saçlı Şeyh Hüseyin Efendi Tekkesi

Sadrazam Ethem Paşa Türbesi

Sadrazam Halil Paşa Türbesi

Sadrazam Halil Paşa'nın Gömülü Bulunduğu Türbe

Safvetî Paşa Tekkesi

Salacak Camii (Teşrifatçı Camii)

Salı Tekkesi

Salih Efendi Camii

Salih Efendi Türbesi

Sandıkçı Şeyh Edhem Baba Tekkesi

Sarı Kadızâde Şeyh Mustafa Dede Efendi Türbesi

Selâmi Ali Efendi Tekkesi Camii

Selimiye Camii

Selman Ağa Camii

Serbölük Şeyh Ahmet Keşfî Efendi Tekkesi

Serçe Hatun Mescidi

Seyfeddin Efendi Tekkesi

Sinan Paşa Camii

Solak Sinan Camii

Surp Haç Ermeni Kilisesi

Surp Karabet Ermeni Kilisesi

Süt Baba Türbesi

Şah Kulu Sultan Tekkesi (Merdivenköyü Tekkesi)

Şair Şem'i Şem'ullah Efendi Türbesi

Şehit Süleyman Paşa Camii

Şehitlik Camii

Şemsi Paşa Camii

Şemsi Paşa Türbesi

Şerefâbâd Camii (Adliye Camii)

Şeyh Celâleddin Efendi Tekkesi

Şeyh Hafız Tekkesi (Şeyh Hafız İsmail Efendi Tekkesi)

Şeyh Hasib Efendi Tekkesi (Şeyh Sadık Efendi Tekkesi)

Şeyh Mehmet İzzî Bedreddin Efendi Açık Türbesi

Şeyh Mehmet Muhyiddin Efendi Türbesi

Şeyh Mehmet Nuri Efendi Türbesi

Şeyh Mustafa Efendi Tekkesi

Şeyh Mustafa Efendi Tekkesi (Şeyh Camii)

Şeyh Mustafa Efendi Türbesi

Şeyh Nuri Efendi Tekkesi (Çarşamba Tekkesi)

Şeyh Osman Şems Efendi Türbesi

Şeyh Saçlı Halil Dede (Halil Çelebi Türbesi)

Şeyh Sadık Efendi Tekkesi (Şeyh Hafız Efendi Tekkesi)

Şeyhülislam Arif Hikmet Beyefendi Haziresi

Şeyhülislam Minkârîzâde Yahya Efendi Türbesi

Şüca' Bağı Camii

Tahir Baba Tekkesi (Nur Baba Tekkesi)

Takkeci Mescidi (Arakiyeci Mescidi)

Taşçılar Camii (Mehmet Ağa Camii)

Tavaşi Hasan Ağa Camii

Tazıcılar Ocağı Mescidi

Tekeli Mustafa Paşa Türbesi

Tembel Hacı Mehmet Efendi Camii (Atlamataşı Camii)

Toygar Hamza Mescidi

Toygar Tepe Tekkesi

Ümmi Ahmet Efendi Tekkesi

Ümmügülsüm Hanım Türbesi

Üsküdar Mevlevihanesi Türbesi

Valide Sultan Camii

Valide-i Atik Camii (Toptaşı Camii)

Yarımca Dede Tekkesi (Öküz Limanı Tekkesi)

Yeni Çeşme Camii (Mehmet Ağa Camii)

Yeni Valide CamiiDetay

Zeynep-Kâmil Türbesi