Sarıyer'in çok eski bir yerleşim bölgesi olması nedeniyle, tarihi yapıları, çeşmeleri, camileri, hamamları ve doğal zenginlikleriyle turizmi çeken bir yapıdadır.

İstanbul'un bir nevi akciğerleri olan doğası, ormanları, denizi ile Sarıyer'de, çevre ilçelerden mesire ve piknik yerlerine gelen insanlarla iç turizm hareketliliği yaşanmaktadır.Özellikle kıyı kesiminde otel, motel, lokanta ve barlar yıl boyunca İstanbulluların ilgisini çeker.Belgrad Ormanında yer alan orman içi dinlenme yerlerindeki gezi yolları, piknik alanları, kır gazinoları, özellikle hafta sonlarında halkın ilgisini çeker.Sarıyer tarihi eser bakımından oldukça zengin bir bölgedir. Bizanstan önceki döneme ait tarihi kalıntılardan Osmanlıya ve bu güne kadar pek çok çeşitli tarihi miras kalmıştır.Bizanstan kalma, Yeni Mahallede bir mezar, Baltalimanında bir su sarnıcı, Bahçeköy'de su kemerleri Büyükderede kiliseler, Rumeli Fenerinde manastır ve Ayazma harabeleri bulunmaktadır.Osmanlılar ise bölgeye kendi kültür ve geleneklerinin damgasını vurmuş, dini ve siyasi eserler bırakmışlardır. Bunlar Boğazın karakterini etkileyen temel yapılardır. Cami, çeşme, hamam vs. Başlıcaları; Ali Kethüda Camisi, Ali Paşa Camisi, Cerrah Mahmut Efendi Camisi, Emirgan Cami, Ali Pertev Cami, İskele Cami, Büyükdere Kethüda Cami, Baltalimanı Camisi, Kireçburnu Camisi, Osman Reis Camisi, Reşitpaşa Camisi, Sarıyer Hamamı, Büyükdere Hamamı, Emirgan Hamamı, İstinye Hamamı, Rumelihisarı Hamamı, Rumeli Kavağı Hamamı, Tarabya Hamamı ve Yeniköy Hamamı, Eski Zaptiye Karakolu, Mihrişah Valide Sultan Çeşmesi, İstinye Çeşmesi, Sultan I. Abdülhamid Çeşmesi, Rizeli Hacı Bayram Kaptan Çeşmesi, II. Mahmut Çeşmesi, Reşitpaşa Çeşmesi, Ermeni Çeşmesi ve İshak Ağa Çeşmesi'dir.Ayrıca, Pania Ayazması Ayia Kiriaki Ayazması, Ayia Paraskevi Ayazması, Ayia Trias Rum Ortodoks Kilisesi Durmuş Dede Tekkesi, Nafi Baba Tekkesi, Santukhd Kilisesi bulunmaktadır.

SARIYERDE BULUNAN TARİHİ ESERLER

Telli Baba Türbesi


Telli Baba Türbesi İlçemiz Rumeli Kavağı girişinde bulunmaktadır.

Bugün Telli Baba diye bilinen ziyaretgah yerinde yatan bir gelindir. Eskinden beri ermişler hep eril olarak düşünüldüğünden 'Telli Gelin' yerine 'Telli Baba' adı yakıştırılmıştır.

Sarıyer İskelesi


Sarıyer İskelesi Boğaziçi'nin Rumeli yakasının halen kullanımda olan tek tük iskelelerinden biridir. İlk yapılış tarihi bakımından en eski iskele binalarındandır. Dar kenarı denize bakan dikdörtgen planlı bu iskele, kırma çatısı altında, bekleme salonu, memur, çımacı odaları ve gişeyi toplamaktadır. Sarıyer İskelesi'nin denize doğru 10 m uzayan ahşap yanaşma yeri, 13 m genişliktedir.

Sultaniye Sarayı (Tarabya Kasrı)


Tarabya Kasrı hünkar köşkü olarak yapılmamıştır. Kasır II. Mahmud döneminde Yunan işgali sırasında ihtiyati tedbir olarak alınmıştır. Alındıktan sonra onarılmış ve kullanılmaya başlanmıştır. Köşkün geri alınması olayı, verilen ihsanın geri alınması olarak değerlendirilebilir. Tarabya Kasrı bazı kaynaklarda 'matos' bazı kaynaklarda da 'matas' olarak yer almaktadır. Resmi kayıtlarda bir Rum beyinin yalısı olarak görülmektedir.II. Mahmud 1828-1829 yıllarındaki Rus Harbi'nde Tarabya Kasrı'nı ikamet olarak, buraya çok yakın Kalender Kasrı'nı da karargah olarak kullanmıştır. Sultan Abdülaziz döneminde, şehzade Abdülhamid uhdesindeyken yerine kagir kasır yapılmak maksadıyla yıkılmış fakat yerine yenisi inşa edilmemiştir. İlerleyen zamanlarda tahta çıkan Abdülhamid Almanya ile olan ilişkilerin geliştiği dönemde kasrın yıkıntı şeklindeki arazisini, Alman sefaretine hediye olarak vermiştir. Şimdi kasrın yerinde Alman sefaretinin yazlıkları bulunmaktadır.

Huber Köşkü


Köşk 19. Yüzyılın sonlarına doğru inşa edilmiştir. Osmanlı Devleti'ne silah satan bir firmanın temsilcisi olan Huber'e aittir. Köşk defalarca el değiştirmiştir. En son köşkü bir turizm şirketi satın almış, Anıtlar Kurulu'nun herhangi bir yapı yapılmasına izin vermemesi üzerine hiçbir şey yapılamadan kalmıştır. Bundan sonra da 1985 yılında Cumhurbaşkanlığı Köşkü olması için çalışmalar başlatılmıştır.
Yalıya uzaktan bakıldığında pek çok mimari üsluptan etkilendiği görülmektedir. Çin, Arap, Acem, Osmanlı, İtalyan, Fransız, İngiliz tesiri görülmektedir. Sanki yalıyı değişik ülkelerin mimarları nöbetleşe çalışarak meydana getirmişlerdir.Tarabya koyuna yaklaşırken iç tarafta, yol kenarında müthiş bir yalıdır. Herr Huber o döneme göre oldukça varlıklı bir zattır. Herr Huber'in boğazı canlandırmak ve ağaçlandırmak için çok gayretleri olmuştur, doğayı çok sevmektedir, vaktinin bir kısmını bahçede ağaçları ve çiçekleri sulayarak geçirmektedir.Herr Huber öldüğünde arkasında çok güzel bir yalı bırakır. O dönemde hem hukukçu hem iktisatçı olan Necmettin Molla, Herr Huber'in Almanya'daki akrabalarından yalıyı alır. Bir müddet sonra Hidiv İsmail Paşa'nın torunlarından Prens Kadiri'ye satar. Daha sonra köşk semtte hayır işleriyle ünlenen Damede Simon'a geçer. Köşk günümüzde Cumhurbaşkanlığı köşkü olarak kullanılmaktadır.

Said Halim Paşa Yalısı



19. yüzyılın son çeyreğinde Petraki Adamantini adlı bir mimara yaptırıldığı bilinmektedir.

Yalının bahçesine yol tarafındaki kapıdan girilir. Rıhtımda haremlik ve salamlığa giden kapılar bulunmaktadır. Buradan selamlık bahçesine açılan kapının önünde iki aslan heykeli bulunmaktadır. Bunlardan biri İtalya diğeri ise Almanya tarafından Said Halim Paşa'nın kılıç kuşanması şerefine gönderilmiştir. Yalı, önündeki bu aslan heykelleri sebebiyle 'Aslanlı Yalı' olarak da isimlendirilmiştir.Said Halim Paşa'nın sağlığında kapıda 'Aç Olan Buyursun Yesin' yazılı bir levha mevcutmuş ve pek çok garip burada karnını doyurduğu rivayet edilir.Yalıyı diğer yalılara, köşklere bağlayan köprüler 1958'de yapılan yol çalışmaları sebebiyle yıkılmıştır.1968 yılında Sait Halim Paşa Yalısı, Turizm Bankası'na satılmıştır. Turizm Bankası tarafından restore edilmiştir. Yalının bahçesi yaz aylarında restoran olarak kullanılmaktadır. Yalının bir bölümü müze olarak düzenlenmiştir. 1995 yılında büyük bir yangın geçirmiş, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılarak, Başbakanlığa bağlı bir eser olarak kullanıma kazandırılmıştır.Bu yalı Osmanlı'nın karışık bir döneminde Sadrazam olan Sait Halim Paşa'nın yalısı oluşu sebebiyle pek çok diplomatik görüşmeye sahne olmuştur. Bunlardan biri Rusya, İngiltere, Fransa'nın baskıları sebebiyle 1878'den beri askıda tutulan Vilayat-ı Şarkiye'nin ıslahatı konusudur.Bu mesele Yeniköy'deki bu yalıda 6 Şubat 1914'de görüşülmeye başlamış, ilerleyen günlerde de buralarda görev yapan müfettişlerin raporları üzerine değiştirilmeden kabul edilmesi yönünde bir karar alınmıştır. Bu karar 'Yeniköy Makavelenamesi' olarak da bilinmektedir.Yalı, burada yapılan görüşmeler sebebiyle pek çok yabancı diplomata ev sahipliği yapmıştır.Yalı günümüzde restaurant olarak kullanılmaktadır.Avusturya Elçiliği YazlığıOsmanlı- Avusturya dostluğunun bir nişanesi olarak II. Abdülhamid tarafından Avusturya-Macaristan İmparatoru II. Franz Joseph'e, 1898'de hediye edilmiştir. Elçilik binası cephesi denize dönük, görkemli bir saray binası ve buna ek bir de müştemilat yapılarından oluşmaktadır. Ana yapı üç katlıdır ve zemin katının altında ise nispeten daha küçük bir de bodrum katı mevcuttur.Yeniköy'de bulunan Avusturya Elçiliği yazlığı bugün Avusturya Konsolosluğu olarak kullanılmaktadır.

Mihrişah Valide Sultan Çeşmesi

Mihrişah Valide Sultan Çeşmesi, Yeniköy'de deniz kenarındaki parkta yer almaktadır. Çeşme 1805 yılında III. Selim'in annesi Mihrişah Sultan tarafından yaptırılmıştır.Çeşme tamamen mermerden olup tek cephelidir. Cephe üç bölümden oluşur. Yanlardaki iki bölüm dışa taşacak biçimde yapılmıştır ve alt kısımları düzdür. Köşeleri kavisli dörtgen nişlerin üzerinde üç konsol mevcuttur. Yanlardaki iki bölüm birbirinin simetriği ve aynıdır. En üstte ise mazgalı andıran bir konsol vardır. Çeşmenin kitabesi bu mazgal nişleri arasında bulunan ufak alanda, yarım daire biçiminde kemerli bir nişin içine yerleştirilmiştir. Bu bölümün altında ise at nalı kemerli bir kısım mevcuttur. Bu alan yuvarlak gövdeli, düz başlıklı iki mermer sütunla desteklenmektedir.

Neslişah Sultan Camii

Sultan II.Beyazid'in torunu Neslişah Hanım Sultan Gazi Ali Paşa'nın yaptırdığı hamamın karşısında cami, mektep, çeşme, şadırvan, kuyu ve hareden oluşan küçük bir külliye inşa ettirmişti. İstanbul'da tek örnek olarak karşımıza çıkan, Neslişah Sultan Cami'nin bir özelliği de, cami haziresinde gömülü olanların sadece kadın olmasıdır. Boğaziçinde yapılan ilk külliye olması bakımından hem semt, hem de İstanbul tarihi açısından önem taşır.

Atlı Köşk-(Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi )

Atlı Köşk'ün deniz kıyısında vaktiyle, Süleyman Paşa Sahilhanesi yer almaktaydı. Burası Süleyman Paşa'dan Musevi Hoca Misak'a , Mustafa Reşit Paşa'nın eşi Adile Hanımefendiye, Mısırlı Küçük Mehmet Ali Paşa'ya o da ölünce çocuklarına, küçük oldukları için Ahmet Efendi'ye daha sonra Maksud Zade Bey'e satılır. En son 1925'de Prens Mehmet Ali Hasan'da kalan bu arsa için mimar Eduardo de Nari'ye bir köşk projesi çizdirir.Prens eşinden ayrıldığı için Mısır'a döner, burada oturmaz. Uzun yıllar Yusuf Ağa ve ailesinin kaldığı köşk, 1951' de Hacı Ömer Sabancı tarafından satın alınır. On beş yıl yazlık olarak, daha sonra sürekli kullanılan bu köşk 2002 yılında Sabancı Üniversitesine bağlı Sakıp Sabancı Müzesi olarak hizmete açılmıştır.Bahçesinde 1864'de Louis Dauman tarafından yapılan, önce Abraham Paşa Çiftliği'nde, sonra Mahmud Muhtar Paşa'nın Moda'daki Konağında duran dökme bir at heykeli mevcuttur. Köşk ismini bu heykelden almıştır. Köşk iki normal kat, bir bodrum kattan ibarettir. Müze işlevine dönüşümünde giriş ve üst kat Sabancı ailesinin koleksiyonlarıyla döşenmiştir. Koru içinde yer alan tek kütle olan köşk, yeşili zedelemeden ilave edilen ek ünitelerle bütünleştirilmiştir.

Metin Sabancı Kemik Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Baltalimanı eski sahil sarayında faaliyet gösteren Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'na bağlı bir hastanedir.Mustafa Reşid Paşa tarafından yaptırılan bu konakta çeşitli kemik hastalıkları tedavi edilmekteydi.Tarihi özelliği büyük olan iki katlı pembe boyalı konağın hastane haline getirilmesinden sonra, geniş bahçesinde ikinci bir inşaat yapılmış ve burası ilk önceleri personelle hemşirelerin yatak ve oturma salonları iken sonradan poliklinik olarak kullanılmaya başlanmıştır. Acil hastaların da yatırıldığı ve tedavi edildiği Mustafa Reşid Paşa Konağı'nın denize bakan yüzünde evvelce kadınlar için deniz hamamı ve bahçesinde de bir havuz bulunmakta idi.Bir ara İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'ne bağlı Hidrobiyoloji Enstitüsü-Balıkçılık Enstitüsü olarak kullanılan iki katlı konak sonradan Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'na geçmiş ve 1944 yılında Kemik Hastanesi olarak kullanılmaya başlanmıştır.Mustafa Reşid Paşa, Baltalimanında bulunan yalısının yanına, Ermeni asıllı Mimar Sarkis Balyan'a kagirden Baltalimanı Sahil sarayını yaptırmıştır.Vahdettin zamanında Sadarete getirilen Ferit Paşa, yazları Baltalimanı Sahilsarayı'nda otururdu.Tarihimizde Milli Mücadele aleyhindeki gayretleriyle tanınmış olan Damat Ferit Paşa, 1917'de istifa ederek yalısına çekildi ve daha sonra ülkeyi terk etti.Baltalimanı Sahilsarayı'ndaki tarihi ve kıymetli eşya, 1925 Ocak ayı içinde müzayedeyle satıldı. Günümüzde sarayın harem dairesi 'Metin Sabancı Kemik Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi', selamlık dairesi 'İstanbul Üniversitesi Sosyal Tesisleri' olarak kullanılmaktadır.

Rumeli Hisarı

İstanbul Boğazı'nın Avrupa yakasında, Karadeniz'e açılan ağzında yer alır. Hemen karşısında yine bir Türk Hisarı olan Anadolu Hisarı yükselir. İkisi arasındaki mesafe 660 m. Kadardır.İstanbul'u fethetmeye kararlı olan Osmanlı Beyliğinin, yayılma politikası Anadolu Hisarı'nın inşasıyla hazlanmaya başlamıştır. Hisar, Yıldırım Beyazid döneminde yapılmıştır. 'Köprübaşı' niteliğindedir. Erken döneme ait kaynaklarda Rumelihisarı'nın Kule-i Cedide, Akçahisar, Güzelcehisar, Yenicekale, Yeni Hisar, Boğazkesen Hisarı gibi adlarla anıldığı görülür.Osmanlı hükümdarı Sultan II. Mehmed kalenin yapım hazırlıklarına 1452 yılında başlayarak, çeşitli yerlere yollanan emirnamelerle malzeme ve işçi isteğinde bulunmuştur.Önce kıyıda, hisarın güneydoğu köşesini teşkil eden kule inşa edilmiştir. Böylece Boğaz'ın Avrupa yakasında, denize yakın herhangi bir yerde yapılan yığınağın emniyeti sağlanmak istenmiştir. Yapıma bizzat II. Mehmed idaresinde, bin kadar usta ve bunun iki katı kadar da ırgat iştirak etmiştir. Hisar, dört ay içinde bitirilmiştir. Hisarın yapılmasında, devrin ileri gelenleri himmette bulunmuş, harcamalara katılmışlardır. Ayrıca belirli bazı kule ve beden duvarı kesimlerinin hızlı yapılmasından da sorumlu tutuldukları anlaşmaktadır. Fakat yalnız güneybatıdaki C kulesinin, Zağanos Paşa idaresinde yapılmış olduğu, üzerindeki kitabeden kesin olarak öğrenilir. Bir görüşe göre kuzeybatıdaki A kulesini Saruca Paşa, kıyıdaki B kulesini ise Candarlı Halil Paşa yaptırmıştır. Bir başka görüş ise her ikisinin de Zağanos Paşa tarafından yaptırıldığıdır.'Polonyalı Yeniçeri' olarak tanınan ve fethe de katılmış bulunan bir zatın hatıralarına göre, hisarın yapımına başlandığında Bizanslılar telaşlanarak önce kaleyi ele geçirmeyi düşünmüşlerdir. Fakat Sultan onlara kaleyi, şehri ve tüccarları Akdeniz-Karadeniz arasında dolaşan korsanlardan korumak için yaptırttığını söylemiştir. Bizanslılar böylece hisarın yapımına göz yummak zorunda kalmışlardır.İstanbul'un alınması ile birlikte Anadolu ve Rumeli Hisarlarının görevleri büyük ölçüde sona ermiş bulunuyordu. Fetih ile esas görevlerini tamamlayan bu kaleler Osmanlı Devleti'nin başkenti olan İstanbul'u Karadeniz'den gelecek tehlikelere karşı koruyabilmek için fazla güneyde kalmış bulunuyordu. Ayrıca İstanbul Boğazının iki yakası Türkler tarafından yoğun bir biçimde değerlendirilmişti. Bu bakımdan kuzeyden inecek tehlikenin Boğaz'ın yukarı kesiminde engellenmesi daha mantıklı olacaktı. Dolayısıyla kuzeyde bazı kulelerin yapılması, Rumeli Hisarının görevini bütünü ile tamamlamış olması anlamına gelmekteydi. Zaten fetihten itibaren burası bir devlet hapishanesi durumuna gelmişti. Osmanlı döneminde Rumeli Hisarı, suçlu Yeniçerilerin cezalandırıldığı ve Devlet ile savaşa giren yabancı ülke elçilik mensuplarının gözaltına alındıkları yer olarak tanınmıştı. Önemli suçlar işleyen Yeniçeriler, Süleymaniye ile Beyazıt arasında bulunan ve Paşakapısı denilen Yeniçeri Ağası sarayında muhakeme edildikten sonra, aşağıda Yemiş İskelesi yerindeki yeniçeri kolluğuna indirilir ve buradan bir kayıkla Rumelihisarı'na getirilirdi. Bunlar hisarda idam edildikten sonra hadise bir top atışı ile duyurulurdu.Yabancı devletler Osmanlı Devleti ile savaş durumuna girdiklerinde ise 16. yüzyıldan itibaren, elçiliğin bütün personeli Rumeli Hisarında enterne ediliyordu. Bu yüzden buranın Avrupalılar arasında korku verici bir şöhreti olmuş, hatta bir kulesi onlar tarafından 'Karakule' olarak adlandırılmıştı.Rumelihisarı, II. Beyazıd dönemindeki, 'kıyamet-i suğra' olarak nitelendirilen zelzelede zarar görmüş ve ve hemen tamir edilmiştir. 17. yüzyıl ortalarında bir yangın geçirmiş, son olarak da III. Selim zamanında bir tamir daha gördükten sonra kendi haline bırakılmıştır. Zamanla halkın yerleşmesine imkan sağlamıştır. Evvelce kale kumandanı ve muhafızların oturdukları ve hisarın ilk yapıldığından beri var olan avludaki evler de yerlerini küçük bir mahalleye bırakmıştır.Birinci Dünya Savaşı yıllarında Hisar'ın bir Deniz Müzesi haline getirilmesi düşünülerek, 1917'de kurulan Alman yapı bürosuna gerekli değişikliklerin yapılması işleri havale edilmiş ise de, henüz proje safhasında iken savaşın sona ermesi ile ancak 35 yıl sonra 1953'de mümkün olabilmiştir. Cumhurbaşkanlığınca gösterilen istek üzerine, hisarın büyük ölçüde tamiri ile, düzenlenmesine bu tarihten sonra başlanarak, avludaki evler istimlak edilmiş ve kaldırılmıştır. Bu tamir Rumelihisarı'nı kurtarmıştır.Rumeli Hisarı, Avrupa'daki çağdaşları, kale veya şatoları aratmayacak derecede bir tahkimat olarak yapılmıştır. Boğaz'ın en dar yerinde, karşısındaki Anadolu Hisarı ile deniz geçini makaslama ateş ile önlemesi düşünülmüştür. Akıntı yüzünden gemicilerin Avrupa yakasında kıyıya yaklaşmak zorunda kalmaları hisarın gücünü daha da arttırıyordu. Hisar, kendisine böylece yaklaşan hedefleri, toplarının en uzak menzil mesafesinden karşılanarak, güneyde en uzun mesafeye kadar takip edebiliyordu.Rumeli Hisarı'nın yerinde evvelce bir Bizans kalesi bulunduğu hatta bazı kısımların onun kalıntıları üzerine yapıldığı yolundaki iddia tamamen asılsızdır. S.Toy'un 1930'da yayınladığı araştırmasında ileri sürdüğüne, göre, Oblivion kuleleri denilen zindanlar burada idi ve B ile C kulelerinin esası Bizans çağına ait olup 12. yüzyılda yapılmıştı. Fakat sonraki etraflı incelemeler bu iddianın tamamen yanlışlığını ortaya koymuştur.Rumeli Hisarı'nın biçiminin denizden veya karşıdan bakıldığında Kufi yazı ile 'Ya Muhammed' e benzetilmesi sadece bir halk inanışıdır. Sağlam bir esasa dayanmaz.Bütün bu çeşit kalelerde olduğu gibi, avluda küçük evler de yapılmış, sonra bunların yerlerine sivil bir yerleşme gelmiştir. Evliya Çelebi evlerin sayısını 150 kadar gösterir. Ayrıca ortada Fatih'in vakfettiği küçük bir de cami bulunuyordu. Uzun yıllar harap bir halde olan bu cami ortadan kalkmış, bugün sadece minaresinin gövdesi kalmıştır. Caminin bulunduğu yerin altına ise yuvarlak bir sarnıç oyulmuştur. Ayrıca avludaki evlerin ve garnizonun su ihtiyacını karşılamak üzere evvelce değişik yerlerde üç de çeşme yapılmıştı. Hisarın dışında, güney duvara bitişik bir de mezarlık bulunmaktaydı.C kulesinin arkasında da Şehitler denilen ve Fetih şehitlerinin gömüldüğü bir mezarlık ile bir Bektaşi tekkesi bulunuyordu. Ayrıca hisarın içinde kurulmuş olan mahallede de Nakşibendiye'den Nalbur Mehmed Efendi Tekkesi mevcuttu.

MESİRE YERLERİ

Sarıyer çok güzel koruluklar ve yaşlı çınarların süslediği Sarıyer'de 20'den fazla anıt ağaç bulunmaktadır.Tarihi ve doğal bir değer olan mesire yerleri İstanbullular'ın ilgisini çekmektedir. Boğazın batı yakasında mesire yeri olarak Kalender mesire yeri, Büyükdere çayırı, Emirgan Korusu ve Belgrad ormanları İstanbul halkının yaz aylarında akın ettiği bu yerler hala rağbettedir. Memba suyu mesireleri eski ünlerini sürdürmektedirler.Hünkar Suyu Mesire Yeri : Hünkar, Kestane ve Fındık Suyu mesire yerleri önceki yıllarda İstanbulluların vazgeçemediği mesire yerleri iken, günümüzde mesire yeri olarak kullanılmamaktadır. Zaman içinde hünkar suyu fındık suyu mesire yerlerinin bulunduğu yere Hünkar Suyu Su Fabrikası kuruldu. Bu fabrika 1930-1974 yılları arasında faaliyet gösterdi.Eremya Çelebi Kömürciyan İstanbul Tarihi isimli eserinde Fındık suyu, Hünkar Suyu, Kestane Suyu denilen menbalarıyla ünlü ve ormanlık mesire yerlerinde vaktiyle üç ayrı Rum manastırından ve buralarda mevcut bulunan latif suların da aynı manastırın ayazmalarının olduğundan bahsederÇırçır Suyu Mesire yeri:Çırçır suyu şu anda Sarıyer'in en iyi mesire yerlerinden biridir. Çırçır suyu mesire yerinde 1914 yılında yapılmış meşhur Çırçır suyu çeşmesi vardır. Ancak artık çeşmede su bulunmamaktadır.Belgrad Ormanları :İstanbul boğazının batısında Büyükdere iskelesine 6 km uzaklıktadır. Karadeniz kıyılarına 45 km kadar yaklaşır, yüzölçümü 5300 hektardır. En yüksek yeri olan kartaltepe 230 metredir. Belgrad ormanlarında meşe, gürgen, kayın ve kestane ağaçları bulunur. İstanbulun su ihtiyacını karşılamak için yapılmış 6 bent orman içindedir. Bunlardan 3 tanesi sınırlarımız içerisindedir. Bunlar; Topuzlu Bendi, Valide Bendi ve Sultan Mahmut Bendidir.

Topuzlu Bendi : İstanbul'un içme kullanma suyunu artırmak gayesiyle 1. Mahmut döneminde 1750 yılında yaptırıldı. Abdülhamit devrinde ve 1786'da Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından üstteki düşey kısım ilave ettirilerek bent yükseltildi. Belgrad Ormanında Bahçeköy'ün hemen kuzeyindedir. Valide bendi ile Sultan Mahmut Bendinin doğusuna düşer. Taksim su sistemine bağlıdır.

Valide Bendi : Padişah 3. Selim'in annesi Mihrişah Sultan tarafından 1796 yılında İstanbul'un içme suyunu arttırmak amacıyla yaptırıldı. Belgrad ormanlarında, Bahçeköy'ün kuzeyindedir. Taksim su şebekesine bağlıdır.

Sultan Mahmut Bendi : Osmanlı Padişahı Sultan 2. Mahmut tarafından 1839'da yaptırıldı. Belgrad ormanlarında, Bahçeköyün kuzeybatısındadır. İstanbul'a su temin etmek için yatırılmıştır. Taksim su şebekesine bağlıdır.

Emirgan Korusu: Kuzeybatı yamaçta yere alır. Bu yeşil alana 16. yüzyıl ortasında 'Feridun Bey Bahçesi' denilmiş, IV. Murad, 1635'de burayı Emirgüneoğlu'na vermiş ve buraya 'Emiroğlu Bahçesi' denmiş, daha sonra 'Mirgün' ve 'Emirgan' olarak değişmiştir.19.yüzyılın ikinci yarısında Abdülaziz Emirgüne köyünün arkasındaki bu koruluğu Hidiv Paşa'ya vermiş, o da buraya kıyıdaki ahşap saraydan başka 3 adet köşk yaptırmıştır. Koru daha sonra Satfet Lütfü Tozan'a, daha sonra da İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne geçmiş ve halka açılmıştır. Her yıl Mayıs ayında Lale bayramı düzenlenmektedir. Koruda bulunan, Sarı, Pembe ve Beyaz Köşkler restore edilerek hizmete açılmıştır.

MÜZELER

Rumelihisarı müzesi deniz kıyısındadır. Günün belli saatlerinde ziyaretçilere açıktır. Aşiyan müzesi Rumelihisarında Kayalar Mevkiindedir.

Sadberk Hanım Müzesi Büyükdere Piyasa Caddesindedir. Bu müzede eski Türk eserleri sergilenmektedir.

Rumeli Hisarüstü'nde, Duatepe Parkı'nda idari yönetimi İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait Serpuş Müzesi bulunmaktadır.

Emirgan'da Sabancı Üniversitesine bağlı Sakıp Sabancı Müzesi bulunmaktadır.