Tarihi Hikayeler

Mısır’da 3 bin yıllık ‘kayıp şehir’ keşfedildi

Yüzyıllar boyunca Sina'nın uçsuz bucaksız kumları, tarihin fısıltılarını ve sırlarını özenle sakladı.

Yüzyıllar boyunca Sina'nın uçsuz bucaksız kumları, tarihin fısıltılarını ve sırlarını özenle sakladı. Ancak şimdi, Mısır'ın doğu sınırında yapılan arkeolojik çalışmalar, bu sır perdelerinden birini araladı.

Arkeologlar, bir zamanlar Mısır ile Filistin arasında kilit bir rol oynayan ve Yeni Krallık döneminin en önemli askeri yapılarından biri olan 3.000 yıllık devasa bir kaleyi ortaya çıkardı.

Bu etkileyici keşif, Akdeniz kıyısındaki Kuzey Sina'da yer alan Tell el-Kharouba bölgesinde yapıldı. Kale, Mısır'ı komşularına bağlayan antik ticaret ve askeri güzergâh olan efsanevi Horus Savaş Yolu üzerinde stratejik bir noktada bulunuyordu.

Yeni Krallık döneminde (M.Ö. 1550-1295), bu yol yalnızca bir ticaret arteri değil, aynı zamanda Mısır'ı olası istilalara karşı koruyan bir savunma hattıydı.

Bu hat boyunca inşa edilen kaleler, firavunların topraklarını güvence altına alıyordu. Zorlu arazi koşulları ve sürekli yer değiştiren kumullar nedeniyle kazı süreci oldukça meşakkatli oldu.

Arkeoloji ekibi, tarihin bu önemli parçasını ortaya çıkarmak için kumları katman katman ve büyük bir titizlikle kaldırmak zorunda kaldı.

Kazılarda ortaya çıkarılan mimari kalıntılar, kalenin askeri gücünü gözler önüne seriyor:105 metre uzunluğunda ve 2,5 metre kalınlığında bir güney duvarı.

Duvarı güçlendiren ve gözetleme imkânı sağlayan on bir savunma kulesi.Stratejik olarak yerleştirilmiş ikincil bir giriş kapısı.

Bu devasa yapılar, kalenin yalnızca bir garnizon değil, aynı zamanda saldırılara direnmek ve bölgedeki Mısır hâkimiyetini pekiştirmek için tasarlanmış aşılmaz bir engel olduğunu kanıtlıyor.

Kale, askeri heybetinin yanı sıra, içinde yaşayanların izleriyle doluydu. Arkeologlar, askerlerin kendi ekmeklerini pişirdiğini gösteren büyük bir fırın ve hatta fosilleşmiş hamur kalıntıları buldu.

Çanak çömlek parçaları, saklama kapları ve çeşitli aletler, Mısır'ın bu zorlu cephe hattında yaşamın nasıl olduğuna dair paha biçilmez ipuçları sunuyor.

Keşifler arasında en dikkat çekici olanlardan biri, üzerinde Kral I. Thutmose'un adının yazılı olduğu bir kap kulbuydu.

Bu bulgu, kaleyi doğrudan Mısır'ın en güçlü firavunlarından biriyle ilişkilendirerek yapının 18. Hanedanlığın başlarına tarihlendiğini ve inşasının kraliyet emriyle gerçekleştiğini gösteriyor.

Bir diğer şaşırtıcı bulgu ise Sina'ya özgü olmayan volkanik kaya parçalarıydı. Arkeologlar, bu kayaların Yunan adalarından deniz yoluyla getirildiğine inanıyor.

Bu durum, askeri bir yapının inşasında bile ne kadar gelişmiş ve uzak mesafelere yayılan bir ticaret ağının var olduğunu ortaya koyuyor.

Kalenin batı kanadında uzanan 75 metre uzunluğundaki zikzak duvar, yapının en özgün mimari unsurlarından biridir.

Askerlerin yaşam alanı olduğu düşünülen bir yerleşim bölgesini ayıran bu sıradışı tasarım, eski Mısırlı mühendislerin Sina'nın çetin çöl arazisine ne kadar ustalıkla uyum sağladığını gösteren pratik ve estetik bir çözüm olarak öne çıkıyor.

Sina, kum ve taştan çok daha fazlasını ifade ediyor. Antik savaşlardan modern keşiflere uzanan bu topraklar, Mısır'ın direnişinin ve gücünün canlı bir arşividir.

Gün yüzüne çıkarılan her bir kale, Mısır'ın kendini nasıl savunduğunun, sınırlarını nasıl genişlettiğinin ve medeniyetini nasıl geliştirdiğinin hikayesine yeni ve heyecan verici bir bölüm ekliyor.