Osmanlı devletine ilk kahve XVI. yüzyılda Afrika'dan getirdiği kahve ile Habeşistan Valisi Özdemir Paşa tarafından Yemen yolunda, başka bir görüşe göre ise Halepli Hakem ve Suriyeli Şems adında iki kişi tarafından İstanbul'a getirilmiştir. Kahve içimi, Şeyhu'l-İslâm Ebu's-Suud Efendinin kahvenin içilmesine şiddetle karşı çıkarak haram olduğuna dair verdiği fetvasıyla yasaklama yoluna gidilmiştir.



Ancak halkın kahveye olan alışkanlığı, zararının azalması ve kahvehanelerin kapatılmasıyla fetvadan vazgeçilmiştir.

Varlıklı bazı kişilerin kahve pişirmekle görevli kimseleri çalıştırması padişahların kahvecibaşıları aracılığıyla özel yaşantılarına kahvenin girmesi, halkın bütün yasaklamalara rağmen bunlara uymamasına yol açtı. Bütün bunlara rağmen İslâm âlimleri kahvehanelere karşı çıkarak halkın zevk ve safaya dalmasını önlemeye çalıştılar.



Buna rağmen kahvehane bir mekân ve işyeri olarak Osmanlı toplumuna girdi.

Kahvehane, ilk olarak kahve içilmesi için umuma açık bir yerin, açılması ile meydana gelmişti. İlk kahvehane Peçevî Tarihi'nde belirtildiğine göre 1554 yılında Kanuni Sultan Süleyman zamanında açılmıştı. Halebli Hakem ve Suriyeli Şems adında iki kişi, o zamana kadar Arap dünyasında bilinen ve kullanılan kahveyi İstanbul'a getirdiler. Kahve halk arasında o kadar büyük bir ilgi gördü ki, kısa zamanda şehrin çeşitli semtlerinde kahvehaneler açıldı.



İlk zamanlarda kahvehaneler toplum için zararlı değildi. Peçevi'nin belirttiğine göre, halk buraya sadece kahve içmek için gelir ve kahvesini içerken de faydalı meşguliyetlerle oyalanırdı.

İlk kahvehanelerde sedirlerde oturulurdu. Kahvehanelerin ortasındaki fıskiyeli mermer havuz, bilhassa yazın eşi bulunmaz bir serinlik kaynağı idi. Bunun çevresinde yer alan sedirler, yahut kerevetler üzerinde diz çökerek bağdaş kurularak kahve içilirken, meddahların anlattığı hikâyeler dinlenirdi (Ertan Ünal, "İstanbul'da İlk Kahvehaneler", Hayat Tarih Mecmuası, İstanbul 1966, sayı 6, s.23).



Kısa zamanda bu tür yerler önemli devlet memurları ve ilim adamlarının uğrak yeri oldu. Bu hâl, İslâm alimleri tarafından zararlı görülmeye başlayınca, kahvehanelere karşı büyük bir tenkit başladı. XVI. yüzyıl sonlarında kahvehanelere karşı bir düşmanlık meydana geldi. Bunun sebebini, iyi vasıfların kaybolmasında aramak gerekir. Gerçekten kahvelerde kumar oynanmaya, soygunlar yapılmaya ve hatta adam öldürülmeye başlanmış, bu sebeple gerçek tiryakiler, kahvelerin semtine uğramaz olmuşlardı. Bu yüzden III. Murad zamanında çıkarılan bir fermanla bütün kahveler kapatıldı. Gizli işletenler için türlü ağır cezalar kondu. Fakat bu yasaklara pek fazla riayet edilmedi. Son olarak IV. Murad zamanında bir fermanla tütün ve kahve yasaklandı.

Zamanla bununla da kalınmayarak çalgılı ve içinde oyun oynanan kahvehaneler ortaya çıktı.

Esnaf kahvesi, aynı çeşit esnafın devam ettikleri bir kahveydi. Esnaf bu tür kahvelerde oturarak iş beklerdi. Garipler kahvesi; eskiden kervansarayların yanında bugün şehirler arası otobüslerin durakladıkları noktalarda bulunan kahvehanelere, müşterileri değiştiği, yolculuğa çıkan kişiler olduğu için bu ad verilmişti. Hemşehri kahvesi ise, büyük şehirlerde Anadolu'nun çeşitli bölge ve şehirlerinden olan kimsenin oturup buluştuklar kahvehaneye olmaktadır.



Kahvehanede insanlar, ortak bir hedefe yöre bir araya gelmedikleri için, buralarda bulunan insan topluluğu aynı cinsten değildir.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında yeni tip kahvehaneler türedi. Buralarda gazete, mecmua, kitap okunuyor, adına kahvehane" deniyordu. Buralar özellikle kişilerin devam ettiği yerlerdi. Buraya gelenlerin çoğu vakitlerini okumakla geçirirlerdi.

 

Kaynak

http://www.os-ar.com/