Galata Limanı

“İstanbul limanında demirli gemiler, Pera ve Tophane tepelerinin sağladığı barınaktan yararlandıkları için bu kara rüzgârdan korkmazlar. Ama gündoğusu ya da günbatısı rüzgârı sert ve özellikle gece estiğinde, ağzı doğuya, dibi batıya bakan limanın sularını şiddetle çalkalar; gemilerin birbirine vurmasına yol açar ve tayfaları manevralar yapmaya zorlar.

Bunun sıkıntısını yalnız onlar çekmezler. Böyle zamanlarda, İstanbul’daki ve limanı çevreleyen mahallelerdeki evlerde tayfaların gürültüsünden uyanmamak için, uykuya iyicedalmış olmak gerekir.

Her yerden denizcilerin, limandan yükselip kentin tüm tepelerine ve çevresine dağılan uğultuları duyulur. Sonra, sokaklarda yaşayan bir sürü köpek, tayfaların gürültüsüne uluma ve havlamalarla cevap verir. Hepsi birleşince, ancak bir kent yağmalanırken duyulan çığlıklara benzeyen bu korkunç patırtı, İstanbul’da ilk kez uyuyanlar üstünde yatıştırılması imkânsız bir korkuya yol açar.”

Köprü tahsildarları...

“Köprü tahsildarları vardı. Gece gündüz sıra sır beyaz gömleklerle dizilirler köprünü iki başına.Giriş yerlerine, yolu keserler kuş uçurtmazlar.Başlarının üstünde uçuşan kuşlardan bile metelik koparmaya çalışırlar. Her geçenin yakasına yapışırlar, boğazına sarılırlar:

- Onluğu!

- Meteliği!

- Ulan kopil!.. Köprü parası.

- Utanmıyor musun efendi, on paracık bu?

- Kılığına, kıyafetine bak şu züppenin, onluktan kaçıyor!

- Ahmed şu hocayı yakala!

- Bezirgân, bezirgân!.. Meteliği!

- Bir de hanımefendi gûya... Çalımına bak... Tek metelik bu be!..

Binbir küfür, binbir kavga burada. Altalta üstüste boğuşma da var. Kovalamaca da eksik değil. Para vermeden geçmek, işi bir biçimine getirip tahsildar kordonunu yarmak, meteliği kurtarmak isteyenlerin, hele meteliğe muhtaç olanların hali yamandı.

 Bu suretle toplanan paraları tahsildarlar gömleklerinin önündeki ceplerine doldururlar,götürüp iki taraftaki tahta barakalarda dört gözle bekleşen veznedarlara teslim ederlerdi.”

Her geçen on para ödüyor…

“Haliç üzerinde uzanan ve Galata’yı İstanbul’a bağlayan köprü görülebilecek en enteresan ve en eğlenceli yer.

Burada hiç bitmeyen bir hareket, her cinsten insanın sonu gelmez bir gidişi var. İtişerek yürünüyor, fakat ne bağırış var, ne de kavga. Her geçen on para ödüyor. Bu belki çok az bir şey ama, toplandığı zaman Osmanlı hazinesi için, küçümsenmeyecek bir gelir oluyormuş.”

“Rehberimiz bizi iki atın koşulmuş olduğu bir arabaya götürüyor. Arabacıya da Galata Köprüsü’ne çekmesini söylüyor. Hayal kırıklığı içinde arabaya oturuyoruz.

Mısır’daki gibi hadım ağaların refakat ettiği, müjdecilerin önden yol açtığı bir taht-ı revan tahayyül etmiştik biz. Halbuki arabaya bindirildik. Çok uzun olan köprü, üzerinden geçen trafik yükü sebebiyle salıncak gibi sallanıyor.

Köprünün başında geçiş parası ödüyoruz. Bizimle aynı istikamete giden veya karşı istikametten gelen bir yaya ve vasıta kalabalığının içinde buluyoruz kendimizi.Kırmızı fesler köprüyü gözümüzün alabildiği mesafelere kadar renklendiriyor, acayip bir manzara bu; kırmızı başlıklar giymiş, sürekli hareket halindeki kafalar sanki üzerinde al gelinciklerin yüzdüğü upuzun bir nehir gibi. “

Tünelin açılış merasimi…

“Tünelin açılış merasimi 17 Ocak 1875 tarihinde yapılmıştır. Bu vesile ile büyük bir tören düzenlenmişti. Tören öğle vakti başlayacağı halde bundan çok daha önceki saatlerde Galata ve Beyoğlu’nda büyük bir kalabalık birikmişti. İnsanlar bir yandan törenin yapılmasını beklerken diğer yandan araba ve yaya olarak tören yerlerine gelen üst düzey davetlileri seyrediyorlardı. Kış mevsiminde olunmasına rağmen hava oldukça güzeldi. Bu arada seyirciler arasında Türk kadınlarının da çok sayıda olarak bulunmaları dikkat çekiyordu.Beyoğlu istasyonunun içi ve dışı fevkalade güzel bir şekilde süslenmişti. Orkestra müzik çalıyor, üniformalı görevliler sağa-sola koşuşturuyor, makinelerin gürültüsü ise diğer hepsini  bastırıyordu.”

Kaynaklar

  • Sadri Sema, Eski İstanbul’dan Hatıralar, İletişim Yayınları, 1991.
  • Zaman Tünelinde Beyoğlu Kent Müzesine Doğru...6. Daire-i Belediye’den
  • Beyoğlu Belediyesi’ne 155 Yıl dan alıntıdır.
  • Durand De Fontmagne, Kırım Harbi Sonrasında İstanbul, Tercüman Yayınları, 1977.
  • K. Hamsun - H.C. Andersen, İstanbul’da İki İskandinav Seyyah, Yapı Kredi Yayınları, 1995.
  • Vahdettin Engin, Tünel, Simurg Yayınları, 2000.
  • Josephus Grelot, İstanbul Seyahatnamesi, Pera Turizm ve Ticaret A.Ş, 1998.