16. yüzyıl sonları III.Murad dönemi İstanbul

O dönemlerde Osmanlı Devleti'ne Avrupa'nın dört bir köşesinden pek çok hediyeler geliyordu. Osmanlı topraklarında bulunmayan gösterişli hediyeler de bazı paşaların oldukça ilgisini çekiyordu.

Bu paşalardan biri de Topkapı Sarayı'nın kapıağası Gazanfer Ağa idi. Gazanfer Ağa'nın III.Murad döneminde aldığı rüşvetlerle ufak bir hazinesi oluşmuştu.

Özellikle saraya gelen saatlere gıptayla bakan Gazanfer Ağa, dönemin usta saatçilerinden Rüstem Ağa'ya giderek kendisine çok gösterişli ve pahalı bir saat yaptırmak istediğini söyler.

Hazinesindeki pek çok elmas ve altını saatte kullanılması için saatçi Rüstem Ağa'ya teslim eder. Bir süre sonra el işlemeleriyle ve üzerindeki materyalleriyle eşi benzeri olmayan saati Rüstem Ağa bitirir.

Artık Gazanfer Ağa bu cep saatini büyük bir keyifle üzerinde taşımaya başlar. Fakat kaderin cilvesi saatin yapımından bir iki ay sonra Gazanfer Ağa’nın rüşvet aldığı ortaya çıkar. Padişah idam fermanını çıkarır ve Gazanfer Ağa cellatların elinde can verir.

Osmanlı Devleti'ndeki geleneklerden biri de, idam edilen kişinin üstünden çıkan her şey onu idam eden cellatın olması geleneğiydi. Hatta cellatların bu eşyaları satması için birkaç ayda bir cellat pazarı bile kuruluyordu. İdam edilenler genelde üst düzey devlet adamları olduğu için bu pazarda çok değerli eşyalar çok düşük fiyatlara satılırdı. Düşük fiyatta satılmasının nedeni ise Osmanlı halkının bu eşyalara uğursuz ve lanetli deyip rağbet göstermemesinden kaynaklanıyordu.

Yani Gazanfer Ağa'nın çok değerli saati idamından sonra artık celladının eline geçmişti. Paşalar bu gösterişli saatin yok pahasına satılacağını bildikleri için ilk yapılan cellat pazarına büyük katılım oldu. Nitekim saati almayı başaran Tırnakçı Hasan Paşa oldu. Fakat yaklaşık iki ay sonra Hasan Paşa'nın cellatlar tarafından boynu vuruldu ve saat yine cellatların eline düştü.

Bir sonraki kurulan pazarda saati yok pahasına Kasım Paşa aldı. Fakat saatin laneti devam etti ve olaydan sonra Kasım Paşa bir ay sonra cellatların elince can verdi. Saat kimin eline geçtiyse cellatların elinde can vermişti. Halk arasında da saatin uğursuzluğu dilden dile yayılmıştı.

Cellat pazarında saatin bir sonraki alıcısı I.Ahmed dönemi sadrazamlarından Derviş paşa oldu. Fakat Derviş paşa saati kendi için değil, kardeşi Eğriboz Sancak Beyi Civan Bey’e hediye etmek için almıştı. Nitekim saat Civan Bey’in eline geçti.

Henüz çok zaman geçmemişti ki bir gün konağının deniz üstünde kurulmuş balkonunda yanında katibi İbrahim Efendi ile sohbet ederken Civan bey hediye gelen bu saati cebinden çıkardı. Katibi İbrahim Efendi saati görünce şaşkına döndü. Civan Bey de söz saatden açılmışken saatin hikayesini anlatmaya başladı. Bunun üzerine İbrahim Efendi elinde bulunan saati hemen bırakarak ‘Bu nasıl hediye. Böyle bir uğursuz saat düşmana bile verilmez’ diyince Civan Bey etkilenmiş ve hemen hançeri ile saatin üzerindeki değerli taşları sökmüştür. Ardından bir taş ile saati ezmiş ve denize atmıştır.

Olayın üzerinden henüz yarım saat geçmiştir ki bir atlı kan ter içinde konağa gelir. Civan Bey’in görevinden alındığını söyler ve ardından ekler ‘Beyim Abiniz Derviş Paşa idam edildi. Hatta sizin idamınız için bile ferman çıktı. Lakin araya giren dostlarınız yardımı ile idam kararı geri alındı. Ben acele ederek cellatlardan önce geldim. Eğer önce cellatlar gelseydi siz de idam edilmiş olacaktınız.’

Bunun üzerine Civan Bey ve İbrahim Efendi birbirlerine bakakalırlar. Çünkü Habercinin sözünü ettiği yarım saat öncesi saati kırıp denize attıkları vakittir. Ardından olayı bizzat yaşayan ve içinde olan tarihçi İbrahim Efendi bu yaşananları kaleme alır ve uğursuz saatin hikâyesi günümüze kadar gelmeyi başarır.