Bir insanın kendini geliştirmesi katline sebep olabilir mi?

Hypatia, 370 yılında Büyük İskender’in kurduğu İskenderiye şehrinde gözlerini dünyaya açtı. Doğduğu şehir, müze ve kütüphanesiyle ünlü bilim ve felsefenin merkezi konumundaki bir şehirdi. Bu şehirde, Mısırlılar, Yunanlılar ve Yahudiler yoğunlukta yaşamaktaydı.

Hypatia’nın tek şansı eğitim ve bilimin merkezi olan böylesi bir şehirde doğmak değildi. İskenderiye okulunda matematik eğitimi veren babası Theon’da Hypatia’nın eğitimi ve zamanla duyuracağı ismi için büyük bir şanstı.

Theon, matematik, astronomi, el sanatları, şiir, felsefe eğitimi verdi ve o bölgede bilinen dinlerin tamamını kızına öğretti. Theon’un tüm bunları öğretirken kızına söylediği cümle şuydu; “Düşünme hakkını hep kullanmalısın, çünkü; yanlış düşünmek hiç düşünmemekten yeğdir.”

Theon, kızının sadece zihniyle ilgilenmedi, onun spor yapmasını da sağladı. Hypatia, ata biniyor, kürek çekiyor, dağa tırmanıyordu. Tüm bunların yanında hitabeti de çok gelişmişti. Biraz büyüdüğünde, İskenderiye’den ayrılan Hypatia, Roma ve Atina’ya gitti. Atinalı filozof Plutarkos’tan dersler aldı ve bir matematikçi olarak ünlendi.

İskenderiye’ye geri döndüğünde, matematik ve felsefe dersleri vermeye başladı. Söylenenlere göre, evi ve sınıfı çağın düşünürleri ve öğreticilerle dolup taşıyordu. Afrika, Asya ve Avrupa’dan öğrenciler sırf onun için İskenderiye’ye geliyorlardı. Bilgiye ulaşmanın zor olduğu ve Roma’nın Hristiyanlığı yeni benimseyip baskı unsuru olarak kullanmaya çalıştığı bir dönemde yaşayan Hypatia, matematik ve astronomi ile ilgili kitaplar yazdı. Bu kitaplardan biri de 17. Yüzyılın 2. Yarısına kadar başka hiç kimsenin değinmediği, Apollonius’un konikleri üzerineydi.

Hypatia başarılarının yanı sıra güzelliği ile de ünlüydü. Rivayete göre, gelen bütün evlenme tekliflerini reddedip, “Ben gerçekle evliyim” cevabını veriyordu.

Hypatia kendisinin yeni Platoncu düşünce okulundan olduğunu söylüyordu. Ama bu Hristiyanlık ve Roma tarafından yayılmaya çalışılan dogmatik düşünce biçimiyle çakışıyordu.

Kentte Hristiyanlık ile eski Yunan Paganizm ve inançsızlar arasında gerginlik vardı. İskenderiye Kütüphanesi, müze ve tıp merkezi olarak kullanılan Serapis Tapınağı, dinin yayılmasında en önemli engel olarak görülüyordu.

İmparatorun emri ile Serapis Tapınağı yerle bir edildi. Artık baskı, Hypatia’nın da bulunduğu İskenderiye Okulunun üzerindeydi. Roma’nın İskenderiye’ye atadığı piskopos Kiril’de, bu baskının önemli unsurlarından biriydi.

Roma yeni dinini topraklarında yaymaya çalışırken, Kiril gibi birçok bağnaz piskoposu kullanıyordu. Kiril’in de te amacı dini yaymak değil, ayrıca siyasi güçte elde etmekti. Rakibi ise Hypatia’nın yakın arkadaşı olan vali Orestes’ti, Kiril bir yandan, onu alt etmeye çalışıp Roma’ya şikayet ederken, biryandan da cemaati Hypatia’ya karşı dolduruyordu. Kiril verdiği vaazlarda şunu söylüyordu; “Kadının ne ders vermesine ne de erkek üzerinde yetki sahibi olmasına izin vermeyeceğim…

Kiril önce Orestes’e saldırdı ama Orestes kurtuldu. Bu kez de Kiril’in doldurduğu halk ve rahiplerin hedefinde Hypatia vardı. Hypatia okulun önünde yüzlerce kişinin saldırısına uğradı.

Önce soyuldu, sonra vücudu midye kabuklarıyla canice parçalandı. Tüm bu vahşetin ardından Hypatia yakılarak öldürüldü.

Sonrasında açılan soruşturmaların tümü sonuçsuz kaldı. Hypatia’nın öldürülmesi aydınlığın yakılarak söndürülmesinin tarihteki ilk denemelerinden biridir.